Reklam

Çan Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu

Çan Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu
01 Haziran 2013 - 21:19

Kentlerin sosyal, ekonomik, kültürel ve entelektüel gelişme kapasitelerinin artması açısından eğitim kurumlarının önemi yadsınamaz. Genelde Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ), özelde ise Çan Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu (ÇUBYO) yönüyle konuya bakıldığında, Yüksekokulumuzun İlçemizin gelişmesi yolunda, “kente artı değer katan” belki de en önemli unsur olduğu/olacağı görülmektedir.

 

Yerel kamuoyunun yakından bildiği gibi, İlçemize ikinci bir yükseköğretim kurumu kazandırma çabası uzunca bir süredir öyle veya böyle (!) gündemi meşgul eden bir konu olarak yer almıştır. Kimileri, her zaman yapılageldiği şekliyle, dedikodu mekanizmasını işletmiş,  beceriksizliklerin faturasını başkalarına kesme kolaycılığına kapılmış, bir bilene sorma mütevaziliğinde bile bulunulmamış; kimileri de gerçekten özeleştiri yaparak, konuya at gözlüklerini atıp objektif bakmaya çalışmıştır. Her neyse, bu süreç 4 Ağustos 2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 2012/3363 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Çan Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu'nun kurulmasıyla noktalanmıştır. Başlangıcından bu güne emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler. 

 

Bir hususu baştan belirtmekte büyük bir fayda sözkonusudur: Şu an değeri yeterince anlaşılmasa bile gelecek beş yıl içinde Çan'da yerleşik bulunan yükseköğretim kurumları, ilçenin birinci sıradaki itici/sürükleyici gücü olacaktır. Ancak bunun tek bir şartı var: Gecikmesizin akademik ve fiziki altyapıyı eşzamanlı yürüterek bir kampüs havasına bürünmek. Bir yerel idarecinin kendi ilçesinde bir üniversite yatırımı dolayısıyla temel atma töreninde yaptığı konuşmada belirttiği gibi “Herhangi bir sıkıntımız yok. Ekonomik anlamda da herhangi bir dert görmüyoruz. Çözümsüz hiçbir şey yoktur. Yeter ki inanmış olalım ve samimiyetle doğru olduğuna inandığımız istikamette yol alalım.” Zira Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi olarak bizler, “Bilim ve Eğitim Kenti Çanakkale”yi, “Üniversite Kenti Çanakkale”yi oluşturma yolunda önemli adımlar atmaktayız. Bu adımlarımızı bizimle aynı heyecanı paylaşanlarla birlikte atmaktan da büyük bir haz duyuyoruz.

 

Yüksekokulumuzun akademik altyapısını oluşturma konusunda en önemli adım olan bölüm kurma çalışmaları tarafımdan yürütülmektedir. Bölgesinde ve Türkiye'de cazibe merkezi olabilecek, istihdam sorunu yaşanmayacak, öğrenci sıkıntısı da çekmeyecek 6 bölüm, Üniversitemizin 17.05.2013 tarihli ve 08 sayılı Senato Kararı ile Yükseköğretim Kurulu'nun onayına sunulmak üzere kabul edilmiştir (bu yazı vesilesiyle bir kez daha başta Rektörümüz olmak üzere tüm senatörlerimize verdikleri destekler dolayısıyla sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum). Bu bölümler şunlardır: 

 

1. ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI TEKNOLOJİSİ
2. BİLİŞİM SİSTEMLERİ VE TEKNOLOJİLERİ
3. İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ
4. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
5. TAHRİBATSIZ İNCELEME TEKNOLOJİSİ
6. ULUSLARARASI TİCARET VE İŞLETMECİLİK

Yükseköğretim Kurulunun onayı ile faaliyete geçecek olan bu bölümlere öğrenci alımı, ancak akademik personel sağlanması ve öğrencilerin eğitim görecekleri kendi binalarının yapılması ile mümkündür.

Fiziki altyapı konusunda henüz somut hiçbir adım atılmamıştır. Dahası birtakım temennilerden öteye gitmeyen vaatler ile gecikme/öteleme neredeyse kanıksanır bir hâl almıştır. Hatta genel olarak bakıldığında kişiler ya da kurumların, konuyu birbirlerine havale ederek geçiştirmeleri ile gündem hâlâ sürdürülmektedir. Unutulmamalıdır ki yerele katkı sağlayan bu tür yatırımları tamamen devletten beklemek, süreci daha da uzatmaktan öteye bir anlam ifade etmez. Acaba bunda, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2012 yılı itibariyle 37.2'lik değer ile Çanakkale ilinin ortanca yaşın en yüksek ikinci il olmasının payı var mıdır?(birincisi 37.5 ile Sinop). Aşırı derecede merakımı celbeden bir sorudur bu. Çünkü Çanakkale merkezde üniversite, köprü vs. hiçbir şey istemeyen, gelecek nesillerin kaygısını taşımayan bir “mutlu istemezükçüler grubu” var. Yoksa İlçemizde de istiyor gibi gözü küpte aslında bu grubun sempatizanları mı söz konusu…kim bilir!

Konuyu biraz daha özele indirelim ve empati yapalım. Hangi anne-baba çocuğunu kütüphanesi, sınıfları, laboratuvarları, sosyal donatı alanları bulunmayan; eğitimini kendisine ait olmayan bina içerisinde 15 metrekarelik bir odada devam ettiren, üstelik dört yıllık lisans eğitimi veren bir okula göndersin ki? Yüksekokulumuz faaliyete geçtiğinde Türkiye'nin hemen her yöresinden öğrencileri bünyesinde barındıracak. Diğer tüm yükseköğretim kurumlarımız gibi, farklı kültürlerin, renklerin ve alışkanlıkların buluştuğu bir yer olarak Yüksekokulumuz da, asgari müştereklerde buluşmaya, kültürler arası kaynaşmaya, farklılıklarımızı zenginlik olarak görmeye, mezun her bir öğrencimizin Çan'ımızı kendi memleketlerinde temsil eden birer elçi olarak görmesini sağlamaya ve misafirperverliğimizi örnek düzeyde göstermeye çalışacaktır. Zira Üniversite olarak öğrencilerimize bizim bakış açımız “anne ve babalarının emaneti ve varlık nedenimiz”dir.

Üniversitemiz Rektörü Sayın Prof. Dr. Sedat LAÇİNER, Çanakkale ve ilçelerinde organizasyondan organizasyona, temel atma törenlerine, açılıştan açılışa koştururken Çanakkale'yi bir üniversite kenti yapma yolunda tüm mesaisini harcamaktadır. Çok ilginçtir. Yöre insanlarından daha fazla bu konuya sarılan, kendisine dert edinen başka bir bilim insanı acaba var mıdır? Hatta bu özel hassasiyetini Meslek Yüksekokulumuzda ilk defa yapılan mezuniyet törenine iştirak ederek çok açık bir şekilde göstermiştir. Bu hassasiyetinin devam ettiğinden hiç kimsenin şüphesi de bulunmamalıdır. Ancak bir hemşehrimizin şöyle bir sorusunu aktarmadan da geçemeyeceğim: “Hocam Rektör Çan'a niçin sık gelmiyor?” Ben de cevaben “Gelmesini gerektirecek ne yapıyoruz ki” demiştim.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi olarak gerekli tüm çalışmaları büyük bir heyecan ve azimle yapmakla birlikte, diğer paydaşlarımızdan aynı hassasiyeti görememek kentimizin gelecek vizyonunu yeterince anlayamama ve sahiplenememenin bir göstergesidir. Daha açık bir ifade ile kentin geleceğini konuşmak üzere bir araya gelip de her nedense Üniversiteyi unutanların kutsal ittifaklarına şahit olunan bir kentte yaşıyoruz. Belki de dünyanın hiçbir yerinde kendi yaşadığı kentin geleceğine köstek olanların (istemezükçüler) bu kadar çok olduğu, “benden sonrası tufan” anlayışının hakim olduğu başka bir yer bulunmamaktadır. Bu tür bir yaklaşım Yüksekokulumuz açısından da ağırlıklı olarak “kendi yağıyla kavrulmaya devam edeceği” hissi uyandırmaktadır.

Öyle ki ister kamu kurumları isterse sivil toplum ve özel sektör kuruluşları tarafından olsun kentte yapılan pek çok aktivitede “Yüksekokulumuza davet yapılmaması” ilginç bir noktayı oluşturmaktadır. Örneğin panel, konferans, oturum, toplantı gibi öncelikli olarak akademik ve entelektüel bir dil kullanılarak gerçekleştirilen organizasyonlarda bile, bir yükseköğretim kurumu olarak yüksekokulumuz nedense hep gözardı edilmekte, bir unutulmuşluk hissi uyandırmaktadır. Sanki İlçemizde, bir kamu tüzel kişisi niteliğini haiz Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'ni temsilen ve ilçe protokolünde Mülki İdare Amiri, Garnizon Komutanı, Belediye Başkanı, Cumhuriyet Savcısı ve Baro Temsilcisinden sonra altıncı sırada gelen bir dört yıllık yüksekokul müdürlüğünün varlığı, unutulmuşluk havası içinde değerlendirilmektedir. Eğer Üniversiteyi temsil etme anlamında herhangi bir organizasyonda bile (önlerde yer kapma yarışçıları nedeniyle) olması gereken yer bulunamıyorsa, her halde en hafif bir yaklaşımla bu durum mütevazilik sınırları içinde değerlendirilebilir. Kişisel olarak bu türden durumların alınan akademik terbiye dolayısıyla herhangi bir önemi olmamakla birlikte, Yüksekokulumuzun kurumsal kimliğini yıprattığı unutulmamalıdır.       

Yüksekokulumuz kentimizi geleceğe taşıma, halkımızın yaşam kalitesini artırma ve daha yaşanabilir bir Çan oluşturma yolunda üzerine düşen tüm sorumluluğu özveriyle yerine getirmektedir. Bu konuda gösterilecek mütevazilik yine saklı kalmak kaydıyla, kısa sürede yaşanan gelişmelerin kurumsal anlamda takdir edilmesi haklı olarak beklenmektedir. Zira ÇOMÜ, her işi yapan bir idare değil; kendisine ait kamu tüzel kişiliği olan bir uzmanlık kuruluşudur. Dolayısıyla yükseköğretim ile ilgili söz söylemeye en yetkin kuruluş olmasından daha doğal bir şey olmasa gerektir.    

 

Yanı sıra kendi bölgesinde bir cazibe merkezi olma yolunda Yüksekokulumuz, yerel düzeydeki katkı ve sahiplenmeyi 4 Ağustos 2012 tarihinden bu güne sabırsızlıkla beklemektedir. Tabir-i diğerle “güzel sözlerin dışında eyleme ihtiyaç duyulmakta”dır. Her nedense yakın ilçelerdeki örneklere bakarak daha fazla yol almak yerine, Amerika'yı yeniden niçin keşfe çıkıldığını anlamak galiba özel bir yetenek gerektiriyor!  

Dikkat edilebileceği gibi Üniversitemizde yeni yönetim anlayışıyla birlikte farklı bir yönetsel strateji izlenmektedir. Bu güne kadar belki alışık olunmayan bir strateji söz konusudur. Zira sürekli isteyen, sürekli ağlayan değil; sorulan, gelinen, görülen, gezilen, değer verildiği somut katkı sunarak hissettirilen… bir kurum olma yolunda ilerlenilmektedir. Nitekim bunun örneklerini çok uzaklarda, Türkiye'nin diğer kentlerinde değil, etrafımızdaki yakın ilçelerdeki yükseköğretim kurumlarına kentin verdiği değerlerde görmek mümkündür. Çünkü sadece böyle bir strateji ile “sahiplenilmenin somutlaşacağı” varsayılmaktadır. “Hocam ne olacak bu üniversitenin durumu?” söyleminden çıkılarak, “Ekip olarak biz hazırız. Yapılması gereken ne ise taşın altına hep birlikte elimizi koyalım, bir an önce yol alalım, geleceğimizi bugünden şekillendirelim” anlayışına geçmek gerekiyor.  

Ancak Yüksekokulumuza bakış açısının, genellememekle birlikte, herhangi bir katkı ve artı değer sunmadan “Hocam binayı yaptınız mı?”, “Hocam seneye kaç öğrenci olacak?” gibi sorulardan ibaret olduğu gözlenmektedir. Bu sorular bir dereceye kadar makul karşılanmakla birlikte, ezici bir çoğunluğun bile bu anlayışta olması, bilim camiası olarak bizlere ilginç bir araştırma alanı sunmaktadır.    

 

Gözden kaçan bir noktanın altının da önemle çizilmesi gerekiyor. Gelişmenin hemen, bir anda, bugünden yarına gerçekleşeceği gibi bir yanılgıya kapılmanın olduğu hemen her kesimde gözlenmektedir. Oysa gelişme, uzun soluklu bir süreçtir. Bundan 15-20 yıl öncesinden günümüz Çan'ının nerede olması gerektiği tespit edilip, hedefler konulup, stratejik bir yönetim anlayışı ile gelecek öngörülebilse ve günümüz performansı gösterilebilseydi, belki de ilçemizdeki yükseköğretim kurumları hak ettiği konumda olabilecekti. Bu nedenle yakın gelecekte kentimizin en önemli değeri olacak yükseköğretim kurumları için, daha fazla gecikmeye tahammül kalmamıştır.

 

Ancak üzüntüyle müşahede edilmektedir ki Çan'ımızın en az 20 yıllık gelecek hedefleri sonunda nerede olacağı konusunda bir belirsizliğin hâlâ sürüp gittiği görülmektedir. Zira bu durum değişik vesilelerle bir araya gelindiğinde, çağrışım testi ile bile bir fikir vermektedir. Birkaç yüz kişilik mi ya da birkaç bin kişilik mi yararlanma kapasitesine sahip girişimler/yatırımlar için öncelik sırasının sorulması bile abesle iştigaldir. Değişik bir ifade ile Çan'ımızın nasıl ve hangi sektörlere ağırlık vererek büyüyen bir kent olacağı stratejisinin henüz bulunmadığı görülmektedir (Tarım kenti mi? Turizm kenti mi? Sanayi kenti mi? Eğitim Kenti mi? Vs.) Böyle bir belirsizlik ortamında Yüksekokulumuzun nasıl ve ne ölçüde bir değer olduğu ve gelecekte nerede konumlandırılması gerektiği konusunda güçlük çekilmektedir. Oysa daha önceden de değinildiği gibi, 5 ila 7 bin nüfus bandında bir aile olarak yükseköğretim kurumlarının ilçemizin birinci sıradaki itici/sürükleyici gücü olacağı gün gibi aşikardır. Sadece söylemler ve eylemlerin tutarlı olması yeterlidir.  

 

SON SÖZ:

 

Şair;

Orda bir köy var, uzakta

O köy bizim köyümüzdür.

Gezmesek de, tozmasak da

O köy bizim köyümüzdür.

biçiminde ifade etse de; gidilmeyen, görülmeyen, gezilmeyen, sahiplenilmeyen… yerlerin ne kadar “bizim” diye nitelendirileceği konusu, soru işaretleri ile doludur. Çünkü “ortak akıl”, “ortak adım”, “ortak çözüm”, “yönetişim” gibi sözler içselleştirilmediği (dert edinilmediği) sürece slogandan öteye bir anlam ifade etmezler. Zira her şeyden ârî bir şekilde kenti için kendisine dert edinenlerin, beklentisiz olanların, bal tutup parmağını yalamayanların artmasına şiddetle ihtiyaç var.

 

Doç. Dr. Hikmet YAVAŞ

Çan Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Müdürü
Biga İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi
Yerel Yönetimler, Kent ve Çevre Politikası Uzmanı 


YORUMLAR

  • 0 Yorum