CHP'Lİ ERKEK: "NEDEN OHAL?"
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek, TBMM Genel Kurulu'nda hükümetin OHAL talebiyle ilgili konuşma gerçekleştirdi. Üç gündür deprem bölgesinde olduğunu belirten Erkek, "1999 depremleri; o zamanki Bülent Ecevit Hükûmeti OHAL ilan etmeyi düşünmedi, istemedi, doğru bulmadı. Şimdi neden?" sorusunu sordu.
10 Şubat 2023 - 13:19
CHP'li Erkek, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen 10 ilde olağanüstü hal (OHAL) ile ilgili TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın deprem ile alakalı yaptığı açıklamalara tepki gösterdi. Deprem hazırlıklarının ve müdahalenin yetersiz olduğunu vurgulayan Erkek'in konuşmasında şu ifadeler yer aldı:
"Bakın, büyük bir çöküş, büyük bir felaket; Allah bir daha hiçbir zaman göstermesin ama başka çöküşleri de yaşıyoruz, bir sistemin çöküşünü de bir liyakatsizliğin çöküşünü de yaşıyoruz maalesef. Bizim gittiğimiz birçok yerde enkaz başında bekleyen aileler şöyle feryat etti: "İki gündür buradayız, bir Allah'ın kulu gelip bir şey sormadı 'Bir ihtiyacınız var mı?' diye." Devleti aradı insanlar. Çalışmıyor mu insanlar? Çalışıyor, herkes çalışıyor, AFAD çalışıyor, devlet çalışıyor, yerel yönetimler, sivil toplum... Arama kurtarma ekiplerine, doktorlarımıza, sağlık görevlilerimize, gönüllülerimize, polisimize, askerimize şükran borçluyuz ama inanılmaz bir organizasyon bozukluğu var bölgede, hâlâ devam ediyor. Biz Sayın Erdoğan'ın dediği gibi rahat değiliz; dün de rahat değildik, bugün de değiliz, yarın da rahat olamayacağız."
"1999 DEPREMİNDE O ZAMANKİ HÜKÛMET HİÇ BUNU DÜŞÜNMEDİ"
"1999 depremleri; o zamanki Bülent Ecevit Hükûmeti OHAL ilan etmeyi düşünmedi, istemedi, doğru bulmadı. Şimdi neden? Afet bölgesi ilan edildi zaten. Afet bölgesi o kadar çok büyük yetkiler tanıyor ki mesela iş makinalarına, mallara el koyabilirsiniz afet yönetmeliğinde; zorla çalıştırma getirebilirsiniz, afet hükümlerinde var bu. Afet kanunuyla beraber çalışma zorunluluğu dahi getirebilirsiniz, afet kanunuyla beraber meskun bölgeleri boşaltabilirsiniz, başka yerlere nakledebilirsiniz, afet kanunuyla beraber kamu-özel tüm taşınmazları belli sürelerle kullanabilirsiniz, süreleri uzatabilirsiniz. Ben cumhuriyet tarihimizde, yakın tarihte bir doğal afet sebebiyle olağanüstü hâl ilan edildiğini hatırlamıyorum. Belki de yanlış biliyorum, bakmamız lazım. Ama en yakın, o büyük 1999 depreminde o zamanki hükûmet hiç bunu düşünmedi, istemedi bile. Şimdi neden?"
"BUNUN İÇİN OHAL DE ASLA İLAN EDİLMEZ"
"Sayın Erdoğan açıklamalar yaptı bugün, dedi ki: "Ticarette yolsuzluklara giden fitne fesat gruplarına OHAL'le müdahale edeceğiz. Yağmalama çalışmaları oluyor, bu yağmalama çalışmalarına OHAL'le müdahale etme imkânı sağlayacağız." Değerli milletvekilleri, eğer biz bunun için OHAL ilan ediyorsak vay bizim devletimizin hâline. Suçla mücadele etmek için OHAL'e mi ihtiyacımız var bizim? Bizim askerimiz, polisimiz, savcımız yok mu? Yağmalamada da çok dikkat etmek lazım; su bekleyen, ekmek bekleyen çocuklara bir şeyler alabilmek için o marketlere girenler de var. Ceza hukukunda, biliyorsunuz, zorunluluk hâli vardır. Siz, bir insan açsa, onun için bir markete girip bir şey alıyorsanız bu yağmalama suçunu oluşturmaz ama bunun için OHAL de asla ilan edilmez; bizim bununla mücadele edebilecek gücümüz var. Siz bu gerekçelerle OHAL talep ediyorsanız bu, mevcut hükûmetin, mevcut iktidarın Türkiye'yi yönetemediğinin açık bir göstergesi maalesef; bunun başka hiçbir anlamı olamaz."
"EN KRİTİK GÖREVDE OLAN BİR KİŞİ AMA AFET ARAMA VE KURTARMA KONULARINDA HİÇBİR UZMANLIĞI, EĞİTİMİ YOK"
"Bakın, Sayın Erdoğan, iktidar olduktan yedi ay sonra, 2003 Bingöl depreminde ne demiş: "Bu olay, kamu otoritesinin devlet imkânlarını nasıl kullandığını bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Olay "kader" diye geçiştirilemez. Yer altında fay kırıklarından önce -bağışlayın, söylemek zorundayım- kırılan ar damarlarıdır. Malzemeden çalmanın arkasında ahlak hırsızlığı, demokrasiden çalmak, hukuk kapkaççılığı, siyaset yankesiciliği ve kamu yönetimi kalpazanlığı yatmaktadır." Evet, yedi ay sonra, yedi aylık bir iktidarın tabii ki sorumluluğu olamaz ama yirmi bir yıldır tek başınıza yönetiyorsanız ve bu aziz millet size her yetkiyi vermişse artık sorumlusunuz. Evet, büyük bir felaket ama bu kadar çok bina yıkılmamalıydı, bu kadar çok insan enkaz altında kalmamalıydı ve biz vatandaşın çığlığını, halkın yalnızlığını, çaresizliğini dile getirenleri değil, işte bu hırsızları tehdit etmeliyiz, bunlarla mücadele etmeliyiz. 2003 yılında bunları söylemiş Sayın Erdoğan. Peki, yıl 2023, yirmi bir yıldır -tek başına, her türlü yetkiyi vermiş millet- demek ki yapısal hiçbir reform yapılamamış; inşaat, rant, imar affıyla para toplamak... Onun dışında, nasıl tedbirler almışız, liyakate niçin dikkat etmemişiz? Bugün -çok önemli bir görev- Afetlere Müdahale Genel Müdürü; Arama Kurtarma Dairesi ona bağlı, Afet Yönetim Merkezi ona bağlı, Uluslararası İnsani Yardım Dairesi ona bağlı; en kritik görevde olan bir kişi ama afet arama ve kurtarma konularında hiçbir uzmanlığı, eğitimi yok. Neden bu görevlere bu insanlar getiriliyor değerli milletvekilleri? Neden liyakatsizlik bu boyutlarda? Niye AFAD'da olsun, Kızılay'da olsun, bu derece büyük bir liyakatsizlik var? Niye bunları yaptık? Acımız büyük ama sorumluluklarımız da büyük. Tarih gerçekleri kaydediyor; vicdanlarda hiçbir şey kaybolmaz, gerçek adalet, vicdanlardadır."
"BUGÜN SUSARSAK BU ÇARPIK MEKANİZMA YÜZÜNDEN YÜZLERCE İNSANIN EBEDİYEN SUSMASINA ORTAK OLMUŞ OLACAĞIZ."
"Hepimiz bölgedeyiz, biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak da yerel yönetimler olarak hiçbir ayrım yapmadan, bölgede herkesin bir şeyler çabaladığını gördük ama böyle büyük bir acıda dahi maalesef, iktidarın sözcülerinin "Cumhur İttifakı sahada" söylemlerini de gördük. Olmamalıydı, maalesef, böyle bir zamanda bu ifadeler kullanılmamalıydı. Şimdi, Sayın Ömer Çelik bakın, 99 depreminde ne demiş, şimdiki iktidar partisinin sözcüsü: "Çok basit ama o kadar da acı olan şu: Türkiye yönetilemiyor ve yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor." 99 depreminde söylenenler. Eğer, bugün, birilerinin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin millî birlik ve beraberlik nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak; millî birlik ve beraberlik nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak, bugün susarsak bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız. Evet, biz de on binlerce insanın ebediyen susmasına müsaade etmeyelim. On binlerce insanın, kaybettiğimiz yurttaşımızın anısına saygı duyalım ve sorumluluklarımızı üstlenelim, sorumluluklarımızın bilincinde olalım."
"BU, BÜYÜK BİR ACZİYETİN, BİR SAVRULMANIN AÇIK BİR GÖSTERGESİ MAALESEF"
"OHAL ilan etmek için hiçbir haklı gerekçeniz yok ama buna rağmen size bir ay süreyle ilan edilsin imkânını verdi Millet İttifak'ı, onu da elinizin tersiyle reddettiniz. Afet Kanunu hükümleriyle her şeyi yapabilirsiniz. Bir de şu soruyu sormak istiyoruz: Bu sistemde, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi dediğiniz bu sistemde neyi yapmak istiyorsunuz da yapamıyorsunuz? Cumhurbaşkanı kararnameleriyle ya da kararlarıyla yapamayacağınız ne var? Lütfen, buradan çıkıp biri söylesin. Bırakın, kararnameyi, Cumhurbaşkanı kararıyla uluslararası sözleşmeden çekilmeyi dahi yaşadık. Her türlü yetki elinizde, millet size her türlü yetkiyi verdi, her türlü yetkiyi ama siz gelip bu Meclisten "OHAL ilanımızı onaylayın." diyorsunuz, olağanüstü hâl talep ediyorsunuz; bu, büyük bir acziyetin, bir savrulmanın açık bir göstergesi maalesef."
"Bakın, büyük bir çöküş, büyük bir felaket; Allah bir daha hiçbir zaman göstermesin ama başka çöküşleri de yaşıyoruz, bir sistemin çöküşünü de bir liyakatsizliğin çöküşünü de yaşıyoruz maalesef. Bizim gittiğimiz birçok yerde enkaz başında bekleyen aileler şöyle feryat etti: "İki gündür buradayız, bir Allah'ın kulu gelip bir şey sormadı 'Bir ihtiyacınız var mı?' diye." Devleti aradı insanlar. Çalışmıyor mu insanlar? Çalışıyor, herkes çalışıyor, AFAD çalışıyor, devlet çalışıyor, yerel yönetimler, sivil toplum... Arama kurtarma ekiplerine, doktorlarımıza, sağlık görevlilerimize, gönüllülerimize, polisimize, askerimize şükran borçluyuz ama inanılmaz bir organizasyon bozukluğu var bölgede, hâlâ devam ediyor. Biz Sayın Erdoğan'ın dediği gibi rahat değiliz; dün de rahat değildik, bugün de değiliz, yarın da rahat olamayacağız."
"1999 DEPREMİNDE O ZAMANKİ HÜKÛMET HİÇ BUNU DÜŞÜNMEDİ"
"1999 depremleri; o zamanki Bülent Ecevit Hükûmeti OHAL ilan etmeyi düşünmedi, istemedi, doğru bulmadı. Şimdi neden? Afet bölgesi ilan edildi zaten. Afet bölgesi o kadar çok büyük yetkiler tanıyor ki mesela iş makinalarına, mallara el koyabilirsiniz afet yönetmeliğinde; zorla çalıştırma getirebilirsiniz, afet hükümlerinde var bu. Afet kanunuyla beraber çalışma zorunluluğu dahi getirebilirsiniz, afet kanunuyla beraber meskun bölgeleri boşaltabilirsiniz, başka yerlere nakledebilirsiniz, afet kanunuyla beraber kamu-özel tüm taşınmazları belli sürelerle kullanabilirsiniz, süreleri uzatabilirsiniz. Ben cumhuriyet tarihimizde, yakın tarihte bir doğal afet sebebiyle olağanüstü hâl ilan edildiğini hatırlamıyorum. Belki de yanlış biliyorum, bakmamız lazım. Ama en yakın, o büyük 1999 depreminde o zamanki hükûmet hiç bunu düşünmedi, istemedi bile. Şimdi neden?"
"BUNUN İÇİN OHAL DE ASLA İLAN EDİLMEZ"
"Sayın Erdoğan açıklamalar yaptı bugün, dedi ki: "Ticarette yolsuzluklara giden fitne fesat gruplarına OHAL'le müdahale edeceğiz. Yağmalama çalışmaları oluyor, bu yağmalama çalışmalarına OHAL'le müdahale etme imkânı sağlayacağız." Değerli milletvekilleri, eğer biz bunun için OHAL ilan ediyorsak vay bizim devletimizin hâline. Suçla mücadele etmek için OHAL'e mi ihtiyacımız var bizim? Bizim askerimiz, polisimiz, savcımız yok mu? Yağmalamada da çok dikkat etmek lazım; su bekleyen, ekmek bekleyen çocuklara bir şeyler alabilmek için o marketlere girenler de var. Ceza hukukunda, biliyorsunuz, zorunluluk hâli vardır. Siz, bir insan açsa, onun için bir markete girip bir şey alıyorsanız bu yağmalama suçunu oluşturmaz ama bunun için OHAL de asla ilan edilmez; bizim bununla mücadele edebilecek gücümüz var. Siz bu gerekçelerle OHAL talep ediyorsanız bu, mevcut hükûmetin, mevcut iktidarın Türkiye'yi yönetemediğinin açık bir göstergesi maalesef; bunun başka hiçbir anlamı olamaz."
"EN KRİTİK GÖREVDE OLAN BİR KİŞİ AMA AFET ARAMA VE KURTARMA KONULARINDA HİÇBİR UZMANLIĞI, EĞİTİMİ YOK"
"Bakın, Sayın Erdoğan, iktidar olduktan yedi ay sonra, 2003 Bingöl depreminde ne demiş: "Bu olay, kamu otoritesinin devlet imkânlarını nasıl kullandığını bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Olay "kader" diye geçiştirilemez. Yer altında fay kırıklarından önce -bağışlayın, söylemek zorundayım- kırılan ar damarlarıdır. Malzemeden çalmanın arkasında ahlak hırsızlığı, demokrasiden çalmak, hukuk kapkaççılığı, siyaset yankesiciliği ve kamu yönetimi kalpazanlığı yatmaktadır." Evet, yedi ay sonra, yedi aylık bir iktidarın tabii ki sorumluluğu olamaz ama yirmi bir yıldır tek başınıza yönetiyorsanız ve bu aziz millet size her yetkiyi vermişse artık sorumlusunuz. Evet, büyük bir felaket ama bu kadar çok bina yıkılmamalıydı, bu kadar çok insan enkaz altında kalmamalıydı ve biz vatandaşın çığlığını, halkın yalnızlığını, çaresizliğini dile getirenleri değil, işte bu hırsızları tehdit etmeliyiz, bunlarla mücadele etmeliyiz. 2003 yılında bunları söylemiş Sayın Erdoğan. Peki, yıl 2023, yirmi bir yıldır -tek başına, her türlü yetkiyi vermiş millet- demek ki yapısal hiçbir reform yapılamamış; inşaat, rant, imar affıyla para toplamak... Onun dışında, nasıl tedbirler almışız, liyakate niçin dikkat etmemişiz? Bugün -çok önemli bir görev- Afetlere Müdahale Genel Müdürü; Arama Kurtarma Dairesi ona bağlı, Afet Yönetim Merkezi ona bağlı, Uluslararası İnsani Yardım Dairesi ona bağlı; en kritik görevde olan bir kişi ama afet arama ve kurtarma konularında hiçbir uzmanlığı, eğitimi yok. Neden bu görevlere bu insanlar getiriliyor değerli milletvekilleri? Neden liyakatsizlik bu boyutlarda? Niye AFAD'da olsun, Kızılay'da olsun, bu derece büyük bir liyakatsizlik var? Niye bunları yaptık? Acımız büyük ama sorumluluklarımız da büyük. Tarih gerçekleri kaydediyor; vicdanlarda hiçbir şey kaybolmaz, gerçek adalet, vicdanlardadır."
"BUGÜN SUSARSAK BU ÇARPIK MEKANİZMA YÜZÜNDEN YÜZLERCE İNSANIN EBEDİYEN SUSMASINA ORTAK OLMUŞ OLACAĞIZ."
"Hepimiz bölgedeyiz, biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak da yerel yönetimler olarak hiçbir ayrım yapmadan, bölgede herkesin bir şeyler çabaladığını gördük ama böyle büyük bir acıda dahi maalesef, iktidarın sözcülerinin "Cumhur İttifakı sahada" söylemlerini de gördük. Olmamalıydı, maalesef, böyle bir zamanda bu ifadeler kullanılmamalıydı. Şimdi, Sayın Ömer Çelik bakın, 99 depreminde ne demiş, şimdiki iktidar partisinin sözcüsü: "Çok basit ama o kadar da acı olan şu: Türkiye yönetilemiyor ve yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor." 99 depreminde söylenenler. Eğer, bugün, birilerinin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin millî birlik ve beraberlik nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak; millî birlik ve beraberlik nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak, bugün susarsak bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız. Evet, biz de on binlerce insanın ebediyen susmasına müsaade etmeyelim. On binlerce insanın, kaybettiğimiz yurttaşımızın anısına saygı duyalım ve sorumluluklarımızı üstlenelim, sorumluluklarımızın bilincinde olalım."
"BU, BÜYÜK BİR ACZİYETİN, BİR SAVRULMANIN AÇIK BİR GÖSTERGESİ MAALESEF"
"OHAL ilan etmek için hiçbir haklı gerekçeniz yok ama buna rağmen size bir ay süreyle ilan edilsin imkânını verdi Millet İttifak'ı, onu da elinizin tersiyle reddettiniz. Afet Kanunu hükümleriyle her şeyi yapabilirsiniz. Bir de şu soruyu sormak istiyoruz: Bu sistemde, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi dediğiniz bu sistemde neyi yapmak istiyorsunuz da yapamıyorsunuz? Cumhurbaşkanı kararnameleriyle ya da kararlarıyla yapamayacağınız ne var? Lütfen, buradan çıkıp biri söylesin. Bırakın, kararnameyi, Cumhurbaşkanı kararıyla uluslararası sözleşmeden çekilmeyi dahi yaşadık. Her türlü yetki elinizde, millet size her türlü yetkiyi verdi, her türlü yetkiyi ama siz gelip bu Meclisten "OHAL ilanımızı onaylayın." diyorsunuz, olağanüstü hâl talep ediyorsunuz; bu, büyük bir acziyetin, bir savrulmanın açık bir göstergesi maalesef."
YORUMLAR