Reklam

ÇOMÜ ÖĞRENCİLERİ ÖLÜMSÜZ AŞKI CANLANDIRDI

Çanakkale’ nin Biga ilçesinde yer alan Kemer ve Bekirli köyleri arasında bulunan alanda kazı ekibi tarafından gerçekleşen kazı çalışmaları sonucu bu alanda bir “şapel” olduğu tespit edildi.

ÇOMÜ ÖĞRENCİLERİ ÖLÜMSÜZ AŞKI CANLANDIRDI
27 Aralık 2019 - 11:39

(Şapel: Büyük kiliselerin içinde bir azizin adına ayrılmış küçük ibadet yeri, TDK.) Kazı çalışmaları sırasında içerisinde sevgililere, piskoposa ait olmak üzere çok sayıda mezar ortaya çıkarılmıştır. Özellikle genç bir kadın ve erkek bireyin mezar içinde birbirine sarılarak bulunması dikkat çekicidir. Yapı genel olarak incelendiğinde şapel-mezar olarak nitelendirilebilir. Çünkü Geç Bizans döneminde kullanım dışı olan dini yapılar genellikle önemli kişilerin ve din adamlarının mezarlarının bulunduğu yapılara dönüştürülmüşlerdir. Kazı çalışmalarında bulunan sikkeler ve diğer buluntularla değerlendirildiğinde M.S. 8.9. yüzyıla ait bir mezar şapeli olduğu düşünülüyor. Birbirine sarılmış kadın ve erkek mezarlarının dünyada çok fazla örneğine rastlanmamakla birlikte Anadolu’da tek örneği Çanakkale’de bulunuyor. Birbirine sarılmış erkek ve kadının mezarı olmasından dolayı buraya Parion kazı ekibi tarafından “Sevgililer Şapeli” adı verilse de buranın adı çevrede zaten 'Aşıklar Tepesi' olarak anıldığı öğrenildi. Burada şahitlik ettiğimiz aslında yaklaşık olarak 1700 yıldır dilden dile aktarılan bir aşkın destanı, ölümün bile ayıramadığı iki sevgilinin mezarda bile devam eden aşkıydı... Aşkın ve tarihi yapının koruma altına alındığı şapel kazı alanında, tarihi bir aşkın öyküsünün anlatıldığı bir sahne Çanakkale Bölgesel Turist Rehberler Odası (ÇARO) organizasyonuyla gelen Biga Kaymakamlığı ve İÇDAŞ destekleriyle Rus basını gezisi sırasında ÇOMÜ öğrencileri tarafından ilk kez canlandırıldı.

ÖLÜMSÜZ AŞKIN EFSANESİ

Ölümsüz aşkın geçtiği yer Parion kentidir. Kent yöneticisi halk arasından bir kızı çok beğenir fakat kız başkasına aşıktır. Yönetici, kızın sevdiği adamı güneşin kurutarak öldürmesi için çarmıha gerdirir ve kale duvarına bağlar. Bunun üzerine kız dayanamaz ve rahibe gider. Sevdiği adamla evlenebilmek için Rahibe yalvarır. Bu durum karşısında çaresiz kalan Rahip, kızı da çarmıha gerer ve sevdiği adamın yanında bulunan duvara asar. Ahali şapelin etrafında toplanınca merasim başlar. Rahip, ikisine de ayrı ayrı birbirlerini eş olarak kabul edip etmediklerini sorar. Bütün şahitlerin huzurunda birbirlerini eş olarak kabul etmişlerdir.Sonrasında ölümsüz aşkın sahipleri, 1700 yıl sonra aynı tabutta birbirine sarılmış olarak bulunmak üzere şapel kilisenin içine gömüldüler.Ölümün bile ayıramadığı Maria ve Apollonius’un Rahip’le aralarında geçen diyalog ise şöyleydi... Peder kaldırıp iki elini, kalabalığa seslendi: “Tanrı Rab; sevmemizi istedi. Bütün canımızla ve bütün aklımızla. Bedenimiz, tapınağıdır Rabbimizin! Kendimize ait değiliz hiçbirimiz!” Onaylarcasına başını eğdi herkes. “Bu akşam Rabbin kutsal emrini yerine getirmek için buradayız.” Dedi. Sonra yaşlı rahip,“Rab kalplerin duygularına kulak verin buyurdu çünkü aşk Rabden bir berekettir.” dedi. Bakarak ayrı ayrı Apollonius ve Maria’ya, “Ve Tanrının birleştirdiğini insan ayırmasın! Çünkü evlenenler iki değil, tek bedendir ebediyen! Şimdi söyle Apollonius; Yüce Rabbin ve burada bulunan, bütün şahitlerin huzurunda, kutsal haçın üstünde duran Maria’yı karın olarak kabul ediyor musun ?” Nefesler bile sustu meydanda. Sadece, inip kalkan göğüs kafesi içinde Apollonius’un kalp atışı duyuldu o anda ve dudakları arasından, kanatları açıldıkça, gökyüzüne tırmanan bir kartalı andıran, haykırışı duyuldu surlarda yankılanan “Sonsuza kadar ! Sonsuza kadar !Sonsuza kadar !” Gökyüzünde süzülüp daireler çizdi. Kalabalığın üstünde bu sözler. Bir gelincik gülümsedi, dudaklarında genç kızların. Bir papatya baş verdi ansızın. Bir gül tomurcuklandı çiğ tanesinden. Bir çift inci döküldü Maria’nın gözlerinden. Coşkuyla haykırdı limandaki kalabalık, coşkuyla haykırdılar hep birlikte şahitlik edercesine “Sonsuza kadar !Sonsuza kadar ! Sonsuza kadar !” Rahip olduğu yerde dönerek, çevirdi yüzünü akşam güneşinin aydınlattığı geline. “Sen Maria.” dedi.“Sen. Söyle şimdi; Kabul ediyor musun ömrünü ömrüne katmayı? Kabul ediyor musun, ikiden bir olmayı? Kabul ediyor musun, kendi kalbinle Apollonius’un eşi olmayı ?” Bu defa, karınca yürüse duyulacak gibiydi meydanda. Yaşlı kadınlar, yaşlı adamlar, Romalı muhafızlar ve çocuklar, uzak yakın evlerin bahçesinden, durmaksızın havlayan köpekler, sustular. Sessizlik çöktü her yere. Gözünü bile kırpmadı genç erkekler ve genç kızlar. Çevirip başını onlarla beraber yelken serenleri üstüne konmuş martılar, ağaçlara ve surlara tünemiş kuşlar, Maria’ya baktılar. Saçları gümüşten ışıklar saçan, güneş kadar güzel Maria’ya. Gözleri taşkuleye bakan, dudakları tebessümle aralanan Maria’ya baktılar; hep birlikte. Ne tuhaftı o an. O yaşamadan solan, o kadersiz Maria... “Kimse yaşamasın böylesi bahtsızlığı. Kimseye yaşatmasın Tanrı.” diye düşünürlerken içlerinden tam o anda sorsalar,

Onun yerinde olmak isterdi Genç kızları Parion’un Hepsi cevap verebilirdi o an, Gelinin yerine! Maria, ayırmadan gözlerini, ok atımı karşısında durandan, “Sonsuzluktan da sonra.” dedi, “Sonsuzluktan da sonra ! Yaşamaktan daha çok sevdim ben seni. Yaşamaktan daha da çok, Bu yüzden korkutamaz beni ölüm, Ebediyen senin olmak tek dileğim...” Tek ses duyulmadı ahaliden. Tek yaprak kımıldamadı. Tek kuş kanat çırpmadı çevreden. Sadece, Rahibin hıçkırıkları duyuldu derinden ve boğuk sesi, inler gibi, “Karı koca ilan ediyorum sizi. Ve bugünden sonra, Hiç bir insan ayırmasın Böyle sevenleri...”

YORUMLAR

  • 0 Yorum