Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


Bir Tarihçimiz Anlatıyor...

03 Nisan 2018 - 13:38

"Mevki : Kudüs.
   
Mekan :Mescid ül Aksa
   
Tarih : 21 mayıs 1972 Cuma.
   
İsrail dışişleri rehberlerinin yardımı ile bu mübarek makamı dolaşıyoruz. Mescid ül Aksa'nın önündeyiz. Miraç mucizesinin soluklanıldığı ilk kıblemiz yani… Hemen oracıkta, ilk avlu vardır ki, hala bizim lakabımızla anılır.
   
"12 bin şamdanlı avlu"derler oraya.
   
Yavuz Selim 30 Aralık 1517 Salı günü Kudüs'ü devlete katmıştır da, ortalık kararmıştır. Yatsı namazını o avluda kılar. Kendisi ve bütün ordu beraber. Şamdanları yakarlar. Tam  12 bin şamdan… O isim oradan kalmadır…
   
Orada onu merdivenin başında gördüm. İki metreye yakın bir boy. İskeletleşmiş vücüdu üzerinde bir garip giysi. Palto?.. Hayır ,kabut,pardösö veya kaftan? Değil öyle bir şey işte.
   
Başındaki kalpak mı, takke mi, fes mi? Hiç birisi değil. Oraya dimdik, dikilmiş. Yüzüne baktım da ürktüm. Hasadı yeni kaldırılmış kıraç toprak gibi. Yüzbinlerce çizgi, kırışık ve kavruk bir deri kalıntısı. Yanımda bizim eski vatandaşımız İstanbul'lu Yusuf'a sordum:
   
      "Kim bu adam?"

    Umursamaz bir şekilde omuz silkti: "Bilmem, diye cevap verdi. Bir meczup işte. Ben bildim bileli, yıllardır burada dururmuş. Çakılı gibi, hala duruyor ya… Kimseye bişey sormaz. Kimseye bakmaz. Kimseyi görmez"
   
  Nasıl, neden, niçin hala bilmiyorum. Yanına vardım. Türkçe "Selamünaleyküm baba" dedim.
   
Torbalanmış gözkapaklarının ardın sütrelenmiş gibi jiletle çizilmişçesine donuk gözlerini aradı. Yüzü gerildi. Bana bizim o canım Anadolu Türkçemizle cevap verdi:
   
-Aleykümselam  oğul…
   
Donakaldım. Ellerine sarıldım, öptüm öptüm…
   
Kimsin sen, baba ? dedim
   
Anlattı ki, bende size anlatacağım.

Ama evvela biliniz.
   
O canım devlet çökerken, biz Kudüs'ü 401 yıl 3 ay 6 günlük bir hakimiyetten sonra bırakırız. Günlerden 9 aralık 1917 Pazar günüdür. Tutmaya imkan yok. Ordu bozulmuş, çekiliyor, devlet, zevalin kapısında. İngiliz girinceye kadar geçen zaman içinde yağmalanmasın diye oraya bir ardçı bölük bırakırız. Adet odur ki, şehri zapteden galip, asayiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmaz.
   
Anlattı dedim ya. Gerisini tamamlayayım
                
Ben, dedi Kudüs'ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan ardçı bölüğünden…

Sustu. Sonra, elindeki silahın namlusuna sürdüğü fişekleri ateşler gibi zımbaladı

-     Ben, o gün buraya bırakılmış 20. kolordu, 36. tabur, 8.bölük, 11. ağır makinalı Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan'ım

Ya Rabbi!... Baktım, bir minare şerefesi gibi gergin omuzları üzerindeki başı, öpülesi sancak gibiydi.

Ellerine bir kere daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı:

-     Sana bir emanetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi ?

-     Elbette, dedim, buyur hele…
Konuştu:

-     Memleke avdetinde yolun Tokat Sancağı'na düşerse… Git burayı bana emanet eden   kumandanım kolağası (önyüzbaşı) Musa Efendi'yi bul. Ellerinden benim için öp. Ona de ki…

Sonra Kumandanı olduğu takımın makinalısı gibi gürledi:

-     O'na de ki, gönül komasın. " 11. MAKİNALE TAKIM KOMUTANI IĞDIRLI ONBAŞI HASAN, O GÜNDEN BU YANA, BIRAKTIĞIN YERDE NÖBETİNİN BAŞINDADIR. TEKMİLİM TAMAMDIR KUMANDANIM…" dedi dersin.

Öle yazdım sonra yine dineldi. Taş kesildi. Birkez daha baktım. Kapalı gözleri ardından, dört bin yıllık Peygamber Ocağı ordumuzun serhat nöbetçisi gibiydi. Ufukları gözlüyordu. Nöbetin başında idi. Tam 57 yıl kendisini unutuşumuzdaki nadanlığımıza rağmen devletine küsmemişti.


Bu yazıyı Filistin'de, Yemen'de ihanete uğramış bir tarihin evladı olarak ibret olması için bilginize sunuyor. Filistin ve Irak'ın yiğit direnişçilerini alkışlıyor, Osmanlı'dan sonra Ortadoğu'yu kan gölü haline getiren Arap yöneticileri kınıyor, eli kanlı İsrail'li idarecilere lanet ediyor, Mavi Marmara Gemisine ve insani yardım götüren gönüllülere geçmiş olsun diyorum.

Unutmayın biz Filistin'e, Bosna'ya, Kafkas'lara ve Batı Türkistan'a böyle sahip çıktık ve çıkmaya devam ediceğiz.


YORUMLAR

  • 0 Yorum