Hıristiyan ortaçağda piskopos ve rahipler halka para karşılığında cennetin anahtarlarını satarlarmış.
Protestanlığın kurucusu Martin Luther bir gün bu bezirgânlara başvurmuş: “Ben de cehennemin anahtarını satın almak istiyorum.” demiş.
Üçkâğıtçı ruhbanlar kendi aralarında talebi görüşmüş, bu adam deli galiba diye düşünmüşler ve eline bir anahtar verip sepetlemişler.
Luther anahtarı kaptığı gibi soluğu şehirde almış. Sokaklarda koşarken bağırıyormuş: “Ey insanlar, cehennemin anahtarı bende! Kapısını kilitledim. Artık kimse oraya gitmeyecek. Siz de gidip artık boşuna cennet vaatleri uğruna para kaptırmayın…”
İslam dünyasına da Luther gibi düşünen adamlar lazım. Samimi Müslümanları din adamı görünümündeki sömürücülerden kurtarmak için aydın, düşünen ve sorgulayan kafalara ihtiyacımız var. Müslümanların kurtuluşu buna bağlı…
Gelin bir tespit yapalım…
“Tanrıya karşı ibadetlerini yerine getirmeyenler, gayya kuyularında katran kazanları içinde yanacaklar, zebaniler durmadan topuzlar indirecekler başlarına ve yalan söyleyenlerin dillerini enselerinden kızgın kerpetenlerle çekerek kopartacaklardır…”
Eğer bu ifadeler doğruysa bu bir linçtir. Zebaniler günahkâr insanı linç ediyorlar. Bu bir zulümdür. Bunlar çarpık bilgiler, vallahi yanlış bilgiler. Yanlış olduğunu Kuran söylüyor:
“Allah insanlara asla zulmetmez.” (Al-i İmran 3/182)
İşte Kuran’ın soylu mesajı bu…
Nasıl bir Allah’a inanıyoruz? Cevabı Kuran-ı Kerim veriyor:
“Allah sizin Mevla’nız, dostunuzdur. O, ne güzel dost, ne güzel koruyup kurtarıcı ve O ne güzel yardımcıdır.” (Hac 22/78)
“Gerçek dost Allah’tır.” (Şura 42/9)
“Sen bizim Mevla’mız, koruyucumuz, dostumuzsun.” (Bakara 2/286)
Şu halde Allah bizim dostumuz, koruyucumuz, bizim Mevla’mızdır. Bizi sevdiği için kusurlarımızı bağışlamaktadır. O rahman ve rahimdir. Biz gerçek dosttan başka kime sığınabiliriz?
Peki, dost dosta zulmeder mi?
Bugün maalesef;
Dindarlık adına insanlara Allah sevgisi, ümit ve güven değil; korku aşılanmakta, cehennemle tehdit edilmekte, cennet bir piyango gibi şans meselesi olarak görülmektedir. Öyle ki kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüden geçerek ancak cennete gidilebileceği, dolayısıyla bunun hemen hemen imkânsız olduğu, Allah adına bir din öğretisi olarak sunulmaktadır. Böyle bir köprüden geçse geçse üç-beş ip cambazı geçebilir; oysa din bir cambazlık kurumu değildir. Yol da köprü de yanlış yollara sapmadan doğru yolda yürümektir. Kıldan ince, kılıçtan keskin olan ahret köprüsü değil, ahlak köprüsüdür. Ziya Gökalp’ın dediği gibi “Ahlak yolu dardır.”
Kürsülerden durmadan cehennem, cehennem diyerek, cezadan, azaptan, yakmaktan bahsederek, insanları Allah’la korkutmaya çalışanlara Kuran’ın tavrı nedir biliyor musunuz? İşte bir ayet:
“Bilin ki Allah kimseye zerre kadar haksızlık etmez, herkese hak ettiği cezayı verir. Fakat zerre kadar bir iyilik yapılmış olsa ona kat kat sevap verir ve ayrıca kendi katından ona büyük bir mükâfat lütfeder.” (Nisa 4/40)
İşte Allah bu… Tekrar ediyorum: Allah, “Zerre kadar bir iyilik yaparsanız ona kat kat sevap veririm” diyor, “Ayrıca büyük bir lütufta da bulunurum.” buyuruyor.
İşte gerçek dost…
Yüce Allah 234 defa affetmekten, 117 defa da ceza vermekten bahsediyor… Affetmek, cezalandırmanın tam iki katı geçiyor Kuran’da… Ayrıca Kuran-ı Kerim’de Cennet kelimesi 147 defa geçmektedir. Cehennem kelimesi ise 77 yerde zikredilmektedir. Cennetin 8 kapısı vardır. Kurtubî bu kapıların sayısını 13’e çıkarmaktadır. Cehennemin 7 kapısının olduğu ayetle sabittir (Hicr 15/44). Yine Kuran’da , “Genişliği gökler ile yer arası kadar olan Cennet’ten bahsedilmektedir.
Bütün bunlar gösteriyor ki cennet cehennemden çok daha büyüktür. Şu halde cennete girecek olanlar, cehenneme girecek olanlardan çok daha fazladır.
“Hatta cennete girmek mi cehenneme girmek mi daha zordur diye sorarsanız, bana göre cehenneme girmek daha zordur.” (Elik 5/146)
Tam burada şöyle bir soru sormalıyım:
Bugünkü Müslümanlar cennete girebilir mi?
Cennet dünyada kazanılır. Dünyayı perişan edenleri, havasını, suyunu kirletenleri, ozonunu delenleri, ormanları yakanları, hayvanları katledenleri Allah cennetine koyar mı? Bu kafa cenneti de perişan etmez mi?
Cennette bir insana şu kadar huri verilecek… Allah sana dünyada huri olarak bir eş vermiş. Kardeşim sen bu hurinin kıymetini bildin mi? Dünyadaki hurinin kıymetini bilemeyen adama Allah cennete huri verir mi?
Bunu düşünmek lazım... Burası Bizans, Acem haremi değil, cennet kardeşim…
Burası umumhane mi?
Abbasilerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dânâ (VII. yüzyıl) dönemin filozoflarındandır… Bir gün Behlül Dânâ, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid’in huzuruna çıkar. Harun Reşid de sorar:
“Bu ne hal Behlül, nereden geliyorsun?”
“Cehennemden geliyorum ey hükümdar!”
“Ne işin vardı cehennemde?”
“Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.”
“Peki, getirdin mi bari?”
“Hayır, efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm. Onlar: Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi dünyadan herkes kendisi getirir dediler.”
Olay budur. Bu olayı şair şöyle şiirleştirmiştir:
“Dediler: ‘Cehennemde odun bulunmaz;
Yolcu, yakacağını kendi götürür!’
Anladım ki cennete giden de buradan
Gülünü, zambağını kendi götürür!”
Sözlerimi ilahi vahyin soylu ifadesiyle bitiriyorum:
“Sakın Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Çünkü Allah’ın rahmetinden ancak kâfirler/zalimler ümidini keser.” (Yusuf 12/87)
Ümidiniz sonsuz olsun…
YORUMLAR