Kaşıkçı Elması’nı hepiniz duymuşsunuzdur.
Psikolog Üstün Dökmen diyor ki:
“Kaşıkçı Elması’na bu ad niçin verilmiş? Rivayete göre yaşlı ve çok fakir bir kadın çöpler arasında iri, parlak bir şey bulmuş meğer bir elmasmış bu; kadın bulduğu şeyin ne kadar değerli olduğunu anlamamış ve bir kuyumcuya iki tahta kaşık karşılığında satmış. Elmas meşhur olunca, hikâyesinden ötürü, ‘Kaşıkçı Elması’ diye anılmaya başlamış.
Bu hikâyeyi duyunca fakir kadının şanssızlığına üzülen, bazen de onun saflığına gülen çok kişi görmüşümdür…
Kadın ne yapmış? Hayatında bulup bulabileceği en değerli şeyi çok ucuza satmış, iki kaşığa vermiş…”
Kaşıkçı Elması’nı çok ucuza satan kadına gülsek de, saflığına bazen üzülsek de bizler de böyle şeyler yapmıyor muyuz?
“Bu dünyada bulup bulabileceğimiz en değerli şeyleri çoğu kez çok ucuza satmıyor muyuz? Bir kornaya hayatını satanlarımız yok mu?
Arabayla giderken, gereksiz olduğunu düşündüğü bir kornaya kızıp arabasını sağa çekip kavga eden ve bu yüzden hayatını kaybedenlerimiz yok mu? Evlerimizde, iş yerlerimizde aslında bir incir çekirdeğini doldurmayan, bir tahta kaşık değeri taşımayan şeyler yüzünden sinirlenip…” yuvasını yıkanlar, işini bozanlar yok mu? En sevdiği varlığı, eşinden boşananlar, çocuklarını perişan edenler yok mu?
Toplum içinde başım eğik dolaşmama neden oldu, törelere aykırı davrandı diye kızını aile meclisi kararıyla öldürtenler yok mu? Adamın başının eğik gezmesi, kızının hayatından daha önemli!..
Kafaya bak kafaya!.. Kızını nasıl da bir kaşığa harcıyor…
Zamanımız, yıllarımız, değerlerimiz akıp gidiyor ve geri gelmiyor.
“O fakir kadıncağız elmasın değerini bilmemiş, iki kaşığa satmış, ona acıyoruz. Peki, biz ülkemizi kaça satıyoruz beyler? Elmaslardan kıymetli topraklarımızı, başaklarda inci taneleri doğuran topraklarımızı yanlış suladık (yanlış ilaçladık), tuzlandırdık, ziyan ettik ya da iki kaşık fiyatına sattık. Dallarından siyah incirler sallanan, bin yaşındaki zeytin ağaçlarımızı, elmaslardan kıymetli zeytinlerimizi ya kesip villa yaptık ya da sattık.
Siz şimdi bir satış uzamanı olarak ‘satmak iyi bir şeydir, sıcak para geliyor’ diyebilirsiniz. Bize sıcak para geliyor; kadıncağıza da kaşıklar geldi, sıcak sıcak çorba içti diye sevinsek mi acaba?”
Kızılderili reisi, topraklarını satın almak isteyen Amerika başkanına yazdığı mektupta söyle diyordu:
“…Gökyüzünün, toprağın sıcaklığını nasıl satabilirsiniz ya da ya da satın alabilirsiniz? Beyaz adam topraktan almak istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder… Toprak insan değil insan toprağa aittir… Bir gün bakacaksınız; gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş… Her yer insan kokusuyla dolmuş, işte o gün insanoğlu içini yaşamın sonu ve varlığını sürdürebilme savaşının başlangıcı gelip çatmış olacak…”
Toprağımıza, ürünümüze, insanımıza sahip çıkalım. Dedemizin, babamızın köyünü terk ederek şehirlere doluşmayalım. Köyümüze, toprağımıza geri dönelim… Köyü şehre getirmeyelim, şehri köye götürelim…
Bugün İslam dünyasının en önemli sorunu insan olma, adam olma sorunudur. O kadar dar bir anlayış sergiliyoruz ki;
“Bir eksi yüzünden doksan dokuz artının değeri gözümüzden siliniveriyor. Örneğin; eşimizin bin tane güzelliği vardır, sesimizi çıkarmayız; bir eksik gördük mü kıyametleri kopartırız. Binlerce güzel anımız olan bir arkadaşımız için. !Bir davranışını gördüm, çizdim üstünü; notunu verdim’ deriz.”
Çok basit değerler uğruna eşimizi harcıyoruz, arkadaşımızı harcıyoruz, insanımızı harcıyoruz…
Cennetin kapısını kapatarak, cehennemin kapısı arkasına kadar açarak cenneti, cehennemi harcıyoruz. Esirgeyen ve bağışlayan, koruyan ve kollayan Allah yerine; istediğini cezalandıran, işkence yapan, intikam alan, yakan, azap eden bir Allah anlayışı ikame ederek İslam’ı harcıyoruz.
En küçük bir günah işleyeni Allah adına hemen cehenneme dolduruyoruz. Hâlbuki Allah bir insanın, bir gününe, bir ayına, bir gecesine, bir yılına, bir günahına, bir sevabına bakarak karar vermeyecek. Onun hayatının tamamına, artılarının ve eksilerini tamamına bir bütün olarak bakacak. Bunu Hz. Peygamber söylüyor: “Allah sizin eylemlerinize, yaptıklarınıza bakar.” diyor.
Apartman toplantılarının çoğu kavgayla sonlanıyorsa, milletvekillerimiz mecliste gırtlak gırtlağa kavga ediyorlarsa, mahkeme önlerinde davalılar hak arama yerine saç saça, baş başa birbirine giriyorsa, televizyon ekranlarındaki tartışma programlarında koca koca adamlar, adam gibi tartışmak yerine birbirlerine hakaret ediyorlarsa o ülkede siz değerleri ve insanları harcamıyor musunuz?
Trakya’da Babaeski ilçesi var. Bu ilçeye girişte bir betonarme köprü var ve hemen ondan biraz ilerde Mimar Sinan’ın yaptığı bir köprü… Cumhuriyet Döneminde yapılan köprü, sel baskınında yerle bir oluyor ama Mimar Sinan’ın 400 yıl önce yaptığı köprü dimdik ayakta…
Neden?
İşimizi harcıyoruz, aşımızı harcıyoruz, sanatımızı harcıyoruz.
Ulusal meselelerde bile siyasi görüşler, ideolojik saplantılar hâkim oluyor. ‘Devlet malı deniz’ oldu fakat hala devlet kapıları önünde rüşvet, iltimas, torpil gibi ahlaksız işler türedi. Bu işleri engellemek yerine ‘o bizdendir’ anlayışı doğdu. Rüşvetçiye, hırsıza sahip çıkanlar tarih boyunca pişman oldular.
Paralı adam kuvvetli, kuvvetli adam büyük, büyük adam mevki, makama geldi. Onurlu ve ehil insanlar geride kaldı.
Adam ‘vergi kaçakçısı, o bizdendir kapat!
Adam ‘siyasi hakaret yapıyor, o bizdendir olsun!
Adam ‘yolsuzluk yapıyor, o bizdendir yapsın!
Adam ‘terlemeden köşe dönmek istiyor, o bizdendir istesin!
Adam katil, adam hain, adam kaçakçı, adam üçkâğıtçı, adam ehliyetsiz; o bizdendir zararı yok!
Adam dürüst, adam âdil, adam karakterli, adam kabiliyetli, ne yapalım ki bizden değil!..
Vur kıçına tekmeyi gitsin!..
Tunus’u, Cezayir’i, Irak’ı, Afganistan’ı perişan eden işte bu anlayış…
Büyük Selçuklu Devleti’nin son Sultanı Sancar Karahitaylılar’a yenilir ve esir düşer. Sancar’a sorarlar: ‘Muazzam bir saltanatın nasıl perişan olup bu hale geldi?’ Sultan şu anlamlı cevabı verir:
‘büyük işleri küçük adamlara, küçük işleri büyük adamlara verdim. Küçük adamlar büyük işleri yapamadılar; büyük adamlar da küçük işleri yapmaya tenezzül etmediler, bunu bir şerefsizlik saydılar. Bu nedenle işler kötüleşti. Memleket sarsıldı. Devlet ve ordu bozuldu’
Konuşmamı şu ayet mealleri ile bitiriyorum:
İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım?
Siz kendinizi değiştirmezseniz Allah sizi değiştirmez…
DEĞERLERİMİZİ HARCIYORUZ!
YORUMLAR