İçinde yaşadığımız yüzyıla, başından
itibaren, pek çok isim takılmıştır. Bilim çağı Atom çağı Radyoaktivite çağı Bilimsel Devrim Çağı Nükleer Çağı
Elektronik Çağı Uzay Çağı Post Modern Çağ
Ve sonun da bilgisayarların topumun her
düzeyinde gündelik hayata girmesi ile
Bilgi
(ya da) Enformatik Çağı bunlardan yalnız bir kaçıdır. (1)
Şimdi
soru şu:
Böyle
bir çağda dine ihtiyaç var mı ?
Din artık devrini tamamlamış bir sosyal
müessesedir. Modern toplumların asıl vasfı dinlerin yerine rasyonel düşünceyi (Pozitivizm)hâkim
kılarak modernleşmektir
Modern toplumların ahlaki ve genel değerler dünyası
dine değil, bilime dayalı olacaktır.(2)
Dine
ihtiyaç yoktur diyenlerin tezi böyle
Bu
tez ne kadar geçerli?
Tanrı Geri Döndü:
Biri
Katolik, öteki ateist iki gazeteci
The Economist dergisinin genel yayın
yönetmeni John Micklethwait ve Washington temsilcisi Adrian Wooldridge, din
üzerine kapsamlı bir çalışmaya imza attılar. Bu çalışmada Dünya da dinin
yükselişinin sebeplerini ve küresel ekonomiye etkilerini ele alıyorlar.
Dinin yükselen bir değer olduğunu gözlemliyorlar. Ve şu sonuca varıyorlar:
God
İs Back: Tanrı Geri Döndü.(3)
Tanrı
hiç gitmedi ki geri dönsün!
Hani
meşhur bir söz vardır: Bir şeyin imkânsız olduğunu söyleyerek uykuya
dalanlar, yanında bu şeyi yapmakta olan komşusunun gürültüsüyle uyanırlar.
Dinin
devrini tamamladığını iddia edenler çağdaş Dünyanın son sürat dine koştuğunun
farkında değiller
Papa
. John Paul 24 Aralık 1999da Hıristiyan misyonerliğinin hedeflerini şöyle
açıklamıştır. Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci Bin yılda
Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asyayı
Hıristiyanlaştıralım
(4)
İnsan
ister istemez soruyor:
İslam
dünyasında az da olsa, İslamın en özgün yaşandığı Türkiyede, Modern çağda
dine ihtiyaç yoktur. diyenler kime hizmet ediyorlar? Misyonerlere mi?
Modernleşen
Dünya Ve Din:
Sanıldığının
aksine modernleşen dünya da din ve dini değerler yükselmeye devam ediyor:
Sosyologlar
dindar Amerikanın ve İskoçya ile Polonyanın Sekülerleşmenin Genel Teorisine
uymadığını, dindarlığın modernleşmiş aşamada da devam ettiğini
belirtiyorlar
(5)
CNN
muhabiri Christiane Amanpourun sunduğu Din dosyası adlı haber programında şu görüşlere yer
verildi:
Yıkılan
ve kaybolan değerlerden, yalnızlaştırılan ve eşya konumuna getirilen, kimliğini
yitirmiş insan ilişkilerinden kaçan insanlık, dini değerlere ve inançlara
sarılıyor. Din bir ilaç gibi. Çaresiz, yıkılmış, içine kapanmış
hayatları tedavi ediyor. Gittikçe yozlaşan ilişkiler karşısında bir umut ve
hala güzel bir dünya vaat ediyor
Yalnızlaşan bireylerin öksüzleştirilen
ruhlarının serseri mayın gibi ortalıkta dolaştığı; herkesin bir kimlik, bir
manevi destek, bir rol model aradığı, bir dünya artık Müslümanların da
dünyası.(6)
Çağın
getirdiği büyük sıkıntıları ve bunalımları dinle aşma eğilimi giderek yaygınlık
kazanmaktadır. Manevi yönü olmayan, insanların ruhi derinliklerine hitap
etmeyen eski ideolojiler insanları tatmin etmiyor.(7)
İnsanlık dini arıyor, gerçek
dine koşuyor.
Dinsiz
ve ruhsuz bir modernleşme insanlığı nereye götürür?
Uyuşturucu ve fuhuş gibi ahlaki
deformasyonun, AİDS gibi hastalıkların, kimi zaman sonu intihara varan nevraz,
ansiyete, melankoli, şizofreni ve depresyon gibi ruhsal bozuklukların,
modernleşmesini tamamlayan kesimler arasında sıradan halka göre daha yaygın ve
ileri düzeyde olması, modernleşme projesinin geldiği trajik sonucu ayan- beyan
ortaya koymaktadır.
İlginçtir,
yine modernleşmesini tamamlamış kentsoylu sınıflar arasında modernizmin mekanik
ve gayri insani dünyasından sıkılıp kendisine daha insani ve ahlaki dünyalar
arayan hiç de küçümsenemeyecek bir kesim ortaya çıkmıştır. Bu insanlar,
modernizmin profan dünyasında soluyamadıkları manevi bir atmosfer aramakta ve
kutsala olan özlemleri onları yeni arayışlara itmektedir.(8)Eğer siz, bu
insanların kutsala olan özlemlerini gerçek dini bilgilerle karşılayamazsanız
sonuç ne olur biliyor musunuz?
Bu arayışları fark eden kimi sahtekârlar,
arz- talep ilişkisinin manevi alandaki tezahürü olarak kendilerini bu samimi
fakat bilinçsiz insanlara aradıkları adres olarak sunmakta ve onların aşkına ve
ahlaka olan özlemlerini sömürmektedirler. İşte sahte şeyhler, üfürükçü hocalar,
üçkâğıtçı mürşitler böylesine münbit bir alanda boy vermektedirler
(9)
Şu halde dinin yükselen bir değer olduğu ne kadar önemliyse, doğru bir dini
hayatı yaşamak da o kadar önemlidir.
Din
Halkın Afyonu mu ?
Önemli bir düşünce adamı olan Kral Marks, Din halkın afyonudur.
İnsanların hayali mutluluğu olarak dinin ortadan kaldırılması, insanlığın
gerçek saadeti için bir zorunluluktur
diyordu. (10)
Kral
Marksın bu değerlendirmeyi Yahudilik ve Hıristiyanlık için yaptığı biliniyor.
İslamı doğru tanısaydı aynı değerlendirmeyi İslam içinde yapar mıydı
bilemiyorum? Ancak şunu ifade edebilirim ki aslında Kral Marks çocukluğunda iyi
bir Yahudi eğitimi almıştır. Tevratı incelersek şu bilgilere ulaşırız:
Hz.
Yusuf bir gün sınır meselesinden iki köylünün kavga ettiğini görür, cemiyetteki
bu huzursuzluğun önüne geçmek için toprakları kamulaştırır.
Ertesi
gün çobanların otlak yüzünden birbirine girdiklerine şahit olur; sosyal barışı
temin uğruna hayvanları da toplumun malı yapar.
Üçüncü
gün su yüzünden kadınların saç saça dövüşmesiyle karşılaşır. Suları da
cemiyetin ortak malı haline getirir.
Uzun
lafın kısası altı günde her şeyi kamulaştırır. Yedinci gün Cumartesidir; halk
huzur ve sükûn içindedir.(11)
Tam
bu noktada can alıcı soru şu:
İyi
bir Yahudi eğitimi alan Marksın ideolojisini gerçekleştirirken çocukluğunda
şuur altına yerleştirilen bu hikâyelerden etkilenmediğini kim iddia
edebilir?(12)
Deryada
yüzen balıkların denizi inkâr etmesi gibi bir şey Marksın dine afyon demesi.
Yahudi tarihindeki olumsuzluklardan kurtulmak için çare üreten Marks, ideolojisiyle
daha büyük kavgalara ve kitlesel ölümlere neden olmuştur.
Kral
Marks, ideolojisiyle tarihin sanık sandalyesindedir.
Kral
Marksın görüşlerini kominizim adıyla acımasız bir şekilde uygulamaya koyan
Sovyetler Birliği yirmi milyon insanın kanına girmesine rağmen yetmiş yılda
iflas etmiştir.
Kaç tümeni var Papanın?
Sovyet liderlerinden Kızılordunun başkomutanı Stalin; Papalığın gücünden
bahsedildiği zaman küçümseyici bir soru sormuştu:
Kaç tümeni var Papanın?
Siyaseti
tamamen maddi güce indirgeyen Stalinin kendisi gibi rejimi de, ordusu da yok
olup gitti
(13)
Ama
papalık ve dinler varlığını sürdürmeye devam ediyor.
Düşün!
Kremlin,
70 yıl boyunca tarihin şahit olduğu en tanrı tanımaz rejimin kalesi olmuştu.
Sivri kubbelerin tepesinde orak çekiçli kızıl bayraklar dalgalanmıştı. Leninle
Stalin buradan kızıl imparatorluğu yönetmişlerdir. Bahçedeki katedrallerin,
kiliselerin kapıları onlarca yıl kilit altında kalmıştı. Şimdi şu hale bakın!
Süslü
püslü Ortodoks papazları ellerinde asaları, çan sesleri arasında davudi
sesleriyle dualar okuyarak ayin için, bir zamanlar kızıl komiserlerin, oradan oraya koşuşturduğu Kremlinin
bahçesinde yürüyorlar.
Bir
hayalin sonu!(14)
Dinin
gücü işte bu
Tarihin
derinliklerine inildikçe belki kanunsuz,kuralsız toplumlara rastlanabilir, ama
dinsiz, inançsız, mabetsiz bir topluma asla rastlanmamıştır.
Henri
Bergsonun (1859-1941) Ahlak ve Dinin İki Kaynağı adlı eserinde de belirttiği
gibi:
Geçmişte olduğu gibi bugün de ilimsiz, sanatsız ve felsefesiz insan
cemiyetleri vardır, fakat hiçbir zaman dinsiz bir toplum olmamıştır
(15)
Şu halde din çağımızın en önemli bir
gerçeğidir. Çağdaş birey böyle bir gerçeğe duyarsız kalamaz.
Amin
Maalaufun ifadesiyle:
Din asla tarihin zindanlarına gömülmeyecek,
ne bilim tarafından, ne bir doktrin, ne de siyasal bir rejim tarafından
Bilim
ilerledikçe insan, sonunun ne olacağı üzerine kendini daha çok sorgulayacak.
Nasılın Tanrısı bir gün silinecek ama niçinin Tanrısı asla ölmeyecek.(16)
Hint
asıllı İngiliz Bilim Tarihi Uzmanı ve Psikolog Prof. Dr. Kenan Malik de şöyle
diyor:
Mücahitlerin
dünya çapında cihad ilan ettikleri, Yaratılışcıların yürüyüşe geçtikleri çağımızda, dinin geri döndüğünü inkâr
edebilmek için ya kör olmak gerekir ya da deli! Günümüz Tanrı tanımazları bile
bu mucizevî dirilişi kabul ediyorlar.(17)
Popçular Dindarlaşıyor mu?
Bu
konuda Can Dündarın yazdıkları da şöyle:
Onları (popçuları) meteryalizmin devrim marşlarıyla
tanımıştık. Cem Karaca, tekbirlerle gömülmek istedi. Timur Selçuk, Ben
namazını kılan bir sosyalistim dedi. Mazhar Alanson, Yandım Yandımı Hz.
Muhammed için yazdığını söyledi. Ne oluyor? Popçular mı dindarlaşıyor? Yoksa
din mi popülerleşiyor.(18)
Aslında
bir şey olduğu yok. Sadece insanlık kendine, özüne dönüyor. Çünkü dine dönüş,
insanın kendine dönüşüdür.
Evet!..
Din, insanlığın fıtratına, bireyin vicdanına yazılmış ilahi bir yazgıdır.
Oradan sökülüp atılması mümkün değildir. Kısaca dini reddedenler, gerçekte
kendilerini dinsiz sananlardır: yoksa mutlak inkâr imkansızdır.
New
York Üniversitesi Psikologu Paul C. Vitz, Ateizmin Psikolojisi adlı kitabında,
önde gelen ateist düşünürlerin çoğunun şaşırtıcı biçimde sorunlu aile
hayatlarına sahip olduğunu inceler
(19)
Hiç kimse beceriksizliği yüzünden içine düştüğü
sorunların faturasını dine, Tanrıya kesmesin
Bilindiği
gibi 19. Yüzyıl bütün Avrupada ateizm rüzgârlarının estiği asırdır. Bu asrın
büyük düşünürü Le Play şöyle yazmaktadır:
Çağımızın
bütün devrimcilerini, bütün ateistlerini dinledikten sonra en büyük hakikatin
beş yaşında annemden dinlediğim dini gerçekler olduğu kanaatine vardım.(20)
Din İnsanlığa Ne Kazandırmıştır:
Ünlü
medeniyet bilimcisi Arnold Toynbe; dini, medeniyet üreten bir kurum olarak
görmektedir. Gerçekten geçmişin en görkemli tarihi yapıları, mabetleri; ilk
müzik eserleri, ilk resim ve heykelleri tanrılar adına yapılanlardır
(21)
Almanların
ünlü fikir ve siyaset adamı Goethe : Dini olmayanın edebiyatı olmaz
demiştir
Aslında Goethenin sözünü biraz değiştirip şöyle söylemek lazımdır:
Dini olmayanın sanatı olmaz. Michelangelo, Hz. Musanın peygamberliğine
inanmasaydı, bir taşı yıllarca yontup hayalindeki Musaya benzediğine inanınca,
o ünlü Kalk ya Musa çığlığını atmazdı
(22)
İşte
dinin gücü budur
Yirminci
asrın ünlü matematikçisi ve metafizikçisi A. N. White Headın tespitleri son
derece anlamlı, diyor ki : Din, canlı bir şekilde kavrandığı ve içtenlikle
benimsendiği takdirde, insan karakteri üzerinde köklü değişiklikler meydana
getiren bir genel hakikatler sistemidir.(23)
Doç. Dr. Osman Şekercinin tespitleriyle
diyorum ki :
Din bir şefkattir, sevgidir, saygıdır,
haksız yolları kapamaktır. Ezilenin elinden tutmak, ezene meydan vermemektir.
Bütün insan haklarının yanında yer almaktır. Dokusu bozulmamış bir çevre, güçlü
ahlaki ve hukuki değerle donatılmış insanlık, iyilikte yardımlaşma, kötülüklere
meydan vermeme, her insanın sıkıntısını kendi sıkıntısı bilme, Dünya
coğrafyasının nimetlerini bütün insanlara açma, gruplaşmaları önleme ve globalleşmeye
yönelmedir.(24)
Gerçek
din ve dindarlık budur
Milli
Mücadele Ve Din :
Mustafa Kemal Paşa din duygusunun önemini
bakın nasıl anlatıyor:
Karşılıklı
siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin
hiçbirisi kurtulamamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerini alıyor.
Fakat ne kadar imrenilecek bir tevekküle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç
dakikaya kadar öleceğini biliyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kuran okuyor
Bilmeyenler ise Kelime-i Şahadet getirerek yürüyor
Emin olmalısınız ki
Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.(25)
Sadece
Çanakkale Muharebelerini mi?
Milli
mücadelenin en karanlık günlerinde aydınlarımızın ezici çoğunluğu kurtuluşumuzu
mandacılıkta ararken, Mehmet Akif Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakkın
diye haykırıyordu; zira dinin beslediği milli ruhu ona yenilmez bir ümit veriyordu
(26)
Polatlı
önlerine gelen düşmanın tap sesleri duyulurken, Büyük Millet Meclisi Kayseriye
taşınmayı tartışırken Mehmet Akif din duygusunun verdiği umutla şöyle
haykırıyordu:
Korkma!
Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.
Yüce din duygusunun önemini çok iyi bilen
Atatürk:
Evkaf
ve Şeriyye Vekâleti ile Erkan-ı Harbiye vekâletini kaldırıp, aynı kanunla
Diyanet işleri ve Genel Kurmay Başkanlığını kurmuş. Diyanet İşleri
Başkanlığına, Genel Kurmay Başkanlığından, sembolik olarak, 5 kuruş daha fazla
maaş bağlanmıştır. Çankaya Köşkünün arazisi içinde, Diyanet İşleri
Başkanlığına konut tahsis etmiştir.(27)
Ve
Gazi Hazretleri bir devlet adamı sorumluluğuyla diyor ki:
Din
vardır ve lazımdır. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.(28)
Din Kavgaları mı?
Kavgaların
temelinde dinler yatmıyor, böyle bir tespitin ilmi bir delili yoktur. Savaşların,
kavgaların, bölünmelerin başka sebepleri var; ama din ve ona benzer kutsallar,
hassasiyetler istismar ediliyor, insanları belli bir eyleme yöneltmek için
kullanılıyor. (Tıpkı Haçlı seferlerinde olduğu gibi). Nitekim çeşitli maddi
değerler de savaş ve kavga sebebidir; bundan dolayı bu değerleri
(arazi,su,para,enerji,petrol) suçlamak akıl kârı olmaz. Asıl suçlanması gereken
şey insanın ahlaksızlığı, hamlığı, doyumsuzluğudur.(29)
Bu
yüzden tarihte din savaşları yoktur, din ile meşrulaştırılmış savaşlar vardır.
Haçlı seferleri, Otuz Yıl Savaşları, Türk- İslam Fetihleri, hepsi zamanının
değişik siyasi ve iktisadi sebeplerinden dolayı ortaya çıkan savaşlardır. Fakat
bu savaşlar din ile meşrulaştırıldığı için dini savaşlar olarak
zannedilmiştir
(30)
Din
adına asla savaş yapılmaz. Din adına ancak barış yapılır.
Din
Baskısı
Cenab-ı
Hak şöyle buyuruyor:
Din
de zorlama yoktur. Çünkü doğru ile yanlış, hak ile batıl ayan beyan ortaya
çıkmıştır
(Bakara 2/256)
Bu
ifade dinde zorlamayı kategorik olarak dışlar. Zira seçmenin olmadığı yerde
iradeden, iradenin olmadığı yerde dinden söz etmek abestir.(31)
Bütün
İslam hukukçuları, istinasız olarak, zorla din değiştirmenin her şart altında
geçersiz ve temelsiz olduğu ve inanmayan bir kişiyi İslamı kabule zorlamanın
büyük bir günah teşkil ettiği görüşünü benimsemişlerdir; bu, İslamın,
inanmayanların önüne ya İslam ya kılıç alternatifi koyduğu şeklindeki yaygın
safsatayı geçersiz kılan bir hükümdür.(32)
Ahmet
Tezcanın yerinde bir ifadesiyle:
Dini
inançlara baskı yapmak, yün çırpmaya benzer. Vurdukça kabarır.(33)
Dinde
zorlama olmadığı gibi dindara da ibadetler zorla dayatılmaz. İbadet hür irade
ve gönül işidir ki anlamı olsun
Kuranda
kişileri ibadete zorlayan, ibadet etmeyenlerin dünyada cezalandırılmalarını öngören
herhangi bir ifade yoktur
Hz. Peygamber Müslümanları ibadete teşvik etmiş, ama
asla ibadet etmeyen bir kimseyi cezalandırmamıştır. Zorla ibadet yaptırdığına,
ibadet etmeyenleri cezalandırdığına dair hiçbir örnek yoktur. Dört halife
dönemindeki uygulama da böyledir.(34)
Söz gelimi; öğle namazının vakti, ikindiye
kadardır. Mevsimine göre bu süre üç, beş saati bulur. Birisi ezan okununca
namazı kıl derse bu süreyi yarım saate indirmiş olmaz mı? Peki, bu hakkı
nereden alıyor? İslam, hiçbir kimseye ve kuruma böyle bir hak vermez.(35)
Dini
baskının zararını Psikiyatrist Doç. Dr. Sefa Saygılı şöyle anlatıyor:
Ahmet
adındaki genci Hıristiyanlığa geçtiği için acaba hasta mı? diye
getirmişlerdi. Kendisine nereden çıktı bu din değiştirmek? diye sorduğumda şu
cevabı vermişti:
Doktor
bey, babam aşırı dindar bir insandır. Ancak çok sinirlidir, her şeye bağırır çağırırdı.
Ters bir hareket yapsak cehennemlik olduğumu söyleyerek bizi döverdi. Sonra ne
zaman ki artık büyüdüm, ona inat olsun diye din değiştirdim. Onun bu duruma
üzüntüsü adeta bana zevk veriyor.(36)
Şu
halde dine zorlama da, dini zorlama da yoktur.
YORUMLAR