Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


GÜLLERİN EFENDİSİ

03 Nisan 2018 - 13:38

“Yasemin, lale, sümbül, gül, menekşe, zerren, zambak, şakayık, nilüfer, nar ve şeftali daha birçok benzeriyle birlikte, sade bahçede birer çiçek değil aynı zamanda dilde birer mecazdır. Bunlardan çoğunun bilhassa kız çocuklarına isim olması da bundandır. Farsçada çiçek demek olan gul, hem bir gül inceliğini hem de bir güllü isimler saltanatını Anadolu’da yaşamıştır…”

“Doğu Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden İstanbul’a, Ankara’ya ve başka şehirlere akın eden halkımız var…
Adalarını öğreniyorum.
Bilhassa kadın adları dikkatimi çekiyor:
Gül, Gönlügül, Yazgülü, Gülşah, Gülşan, Güldalı, Güldane, Gülizar, Kırgülü, Gülbeyaz hatta erkek adı olarak da bazen Gülbey.

Bu güllü isimlerin, bu Anadolu’muzu gül bahçesine çeviren güzel adların, bu derece ısrarla niçin konulduklarını ben biliyorum. Ama yine de bilmezlikten gelerek soruyorum:
—Sizin oralarda gül bahçeleri çok olmalı… Köy evlerinin bahçelerinde çok mu çiçek yetiştirirsiniz?
Adı Güldalı olan kadın cevap veriyor:
—Hayır beğ, bizim oralarda çiçek bahçesi ne gezer? Biz toprağı tarla diye kullanırız.
—Peki, kızlarınıza bu kadar çok ve bu kadar güzel gül adlarını, yoksa gül’e hasret duyduğunuz için mi koyuyorsunuz?
—Hayır beğ, bizim hasret duyduğumuz başkadır. Bizim oralarda inanılır ki gül, Hz. Muhammed’in remzidir.

İslam dünyasında, bilhassa Müslüman Türkler arasında 14 asırdan beri tam bir gönül temizliğiyle ve büyük aşkla sevilen Hz. Muhammed’i temsil eden sembollerden biri de gül’dür…

“Yunus Emre’nin, ‘Çiçek eydür ey derviş gül Muhammed tenidir’ mısrasında ifade ettiği gibi gülün kokusunu Resul-i Ekrem’in teninden aldığına inanılır. Halk arasında ‘Gül koklamak sevaptır’ sözü de daha çok bu çiçeğin Hz. Peygamber’in sembolü olmasından kaynaklanmaktadır.”

Bu nedenle mevlit törenlerinde gül suyu ikram edilir…

“Gül aynı zamanda cennet çiçeğidir. Hz. İbrahim Nemrud tarafından ateşe atıldığında, ateş O’na gül bahçesi olmuştur.
‘Yandım bela-yı hicr ile Nemrud nârında yeter
Gel ey Halilim bir kadem taze gülistan et beni’
(Ahmet Paşa) beytinde buna işaret edilmektedir.

Rivayete göre Hz. Ali son nefesini vermeden önce Selman-ı Farisi’den bir deste gül istemiş ve getirilen bu gülleri kokladıktan sonra ruhunu hakka teslim etmiştir. Bundan dolayı Bektaşilikte gül önemli bir semboldür.”

“Türk süsleme sanatının vazgeçilmez motiflerinden biri de güldür…”

“Tarihteki gül çizimlerinde biri büyükçe, ikisi daha küçük üç tane tomurcuk vardır:
Bunlar Ehl-i Beyt-i anlatır. Büyük tomurcuk Peygamberimizin kızı Fatma’yı, öbür iki tomurcuk torunları Hasan ve Hüseyin’i…

Budapeşte’de Hıristiyanların da şifa niyetine ziyaret ettiği türbede yatan ‘Derviş Gazi’nin adı ‘Gül Baba’dır, bir Bektaşi evliyasıdır. “

Şu halde Hz. Muhammed kimdir?
“Güllerin Efendisi… Evet, gönüllerin ve güllerin efendisi… Efendisi olduğu gönülleri gül bahçesine çeviren Efendi…”

Edebiyatımızın zirve sembollerinden biri gül’dür.
Fuzuli’nin:
“Şebnem’i Gülzar ruhsar-ı Resulullahtır,
Neşr-i ıtriyle her dem onu iş’ar eder.
—Gül üstündeki çiğ tanesi Peygamber’in yüzüdür,
—Her an kokusunu yayarak O’nu hatırlatır.” beyti de örneklerden sadece biridir.

Yine Fuzuli’nin:
Suya versin bağban gülzarı, zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzara su! beyti meşhurdur.

Yahya Kemal de diyor ki:
“Zaman o Gül gibi gül görmemiş zaman olalı!”
Ahmet Haşim de:
“Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyan
Güller gibi sonsuz iri güller
Güller ki kamıştan daha nalân” der.
“Yüce Peygamber, bir anne yavrusunu ateşe atar mı? diye sorduktan sonra şunu söylemişti:
‘Bilin ki, Allah’ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden daha fazladır.’ (Buhari Edeb, 18)
Allah’ın sadece Müslümanlara değil, bütün kullarına rahmeti!
“Gel, ne olursan ol! Yine gel!..
Hallac-ı Mansur, Muhyiddin Arabî, Konyalı Sadreddin, Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus…

‘Gül yüzlü Muhammed’ diye özetlenen, ‘gül’ ile resmedilen, işte bu muazzam rahmet ve merhamettir, şefkat ve sevgidir.
‘İslamcı terörist’ mi dediniz?
‘Gül Bahçesi’ni kan ve ölümle tahrip eden bu eli bombalı, kalbi kapkara yobaz, İslam’a musallat olmuş bir illettir!”
Habis bir ur, kanserli bir hücredir!..
Derhal imha edilmelidir.
‘Sadi Şirazi anlatır: Bir avuç toprak aldım. Gül kokuyordu. Sordum ona: bu senin asli kokun değildir, sen bu kokuyu nereden aldın? Toprak dedi ki: Ben bu gül ağacının altının toprağıyım. Gülün kokusu bana sindi. İşte ben bunun için gül kokuyorum.
Gül kokusu giderek kayboluyor.
Artık coğrafyalarımızda, çarşılarımızda gül alınıp gül satılan, gülden terazi yapılan, gül ile gül tartılan gül kokulu beldelerin yerinde yeller esiyor. Beklenen gül mevsimi bir türlü gelmiyor. Eski bahardan kalan gül kokusu, küf kokusuna karışıyor…
Tek çare gül ağacını kurutmamak. Onu çağa taşımak, toprağa taşımak, hayata taşımak. Gülün hasretiyle değil, gülün kendisiyle yaşamak; gül olmak ya da gülün altında toprak olmak…

Hz. Muhammed’in misyonu, bir ‘tuba’ ağacı gibi, kökü zaman ve mekânda sabit olmayan bir gül ağacıdır.

LALE’YE GELİNCE

Gül Hz. Peygamberi temsil ederken Lale de Allah’ı sembolize eder.
“Lale kelimesindeki harflerin sıraları değiştirilince ‘Allah’ ve ‘Hilal’ kelimelerinin elde edilebildiği acaba ne zaman keşfedilebilmişti? Bu konuda kesin bir bilgimiz yok; fakat lalenin çok sevilmesinde bu ilgi çekici tesadüfün payı büyüktür.”

“Tek soğandan yalnızca bir dal ve tek bir çiçek verdiği için Allah’ın Birliğini ifade eder lale.
Görünüşü tevhid simgesi elif harfini çağrıştırır.
Laleyi şiirlerinde ilk konu edinen şair Mevlana Celaleddin Rumi’dir.
‘Lale-i Rumi’ adı verilen İstanbul lalelerinin yetiştirilmesine Kanuni Sultan Süleyman zamanında başlanmıştır…”

“Berk-i rânâ, Dürr-i yektâ, Feyz-i seher, Gül-i rânâ, Necm-i ikbal, Nihal-i Gülşen, Ahter-i bahar, Reşk-i elmas…
Bu isimler 16. ve 17. yüzyılda laleyi bilmeyen Hollanda ve Avrupa’ya, İstanbul’dan gemilerle taşınan kısırlaştırılmamış lale adlarıdır.
‘Bercelona, Capri, Cassini, Gander, Kingsblood, Monte Carlo, Orange Cassini (Orin Kassini), White Marvel (Vayt Marul) ve daha pek çoğu…’
Bu isimler de bu gün ‘Laleler Ülkesi’ Hollanda’dan ithal edip toprağımıza ektiğimiz, kısırlaştırılan ve bu yüzden sadece bir kez açtığı için bir sonraki yıl aynılarını bir kez daha almak zorunda kaldığımız lalelerin isimlerinden birkaçı.”

Neden değerlerimizden, kültürümüzden habersiz yaşıyoruz?


YORUMLAR

  • 0 Yorum