Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


HANGİ SOYKIRIM?

03 Nisan 2018 - 13:38

“Meşhurdur, Cezayirli bir genç Necip Fazıl’a Osmanlı Devleti’nin emperyalist olup olmadığını sormuş. Üstat, her zamanki hazır cevaplılığı ile ‘ Osmanlı Devleti emperyalist olsaydı bu soruyu bana Fransızca değil, Türkçe sorardın’ demiş.”
Bu olay Osmanlı Devleti’nin teb’asını nasıl kucakladığını gösteren önemli bir tespittir. Osmanlı bir denge, bir fazilet abidesi; bir medeniyet, bir adalet temsilcisidir. O sömürmek için değil, âleme nizam vermek için hareket etmiştir.
Sultanla karşılaşan halk, ‘Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var’ diye bağırabilmiştir. Aynı zamanda bu bir mütevazılık örneğidir.
Osmanlı padişahlarının oturduğu tahtın arkasında ‘Veliyyu külli mazlumin: Bütün mazlum milletlerin koruyucusu’ ifadesinin yazılı olduğu bildirilir.

Petrolü değil mazlumları korumak…
Bu anlayıştan hareket eden Müslüman Türk Milleti, 72 millete bir gözle bakmış, ‘İncinsen de incitme’ demiş ve mazlum milletlerin yardımına koşmuştur.
Osmanlı Devleti; İspanya’da soykırım’a uğrayan Yahudileri kurtarmış, Güney Asya açıklarındaki Sumatra Adası’nın kuzeyinde kurulan Açe devletçiğini Hollandalılara karşı korumuş, kıtlık sıkıntı çeken İrlanda’ya, İngilizler’e rağmen gemilerle erzak göndermiştir.
Fatih Sultan Mehmet, Ortodoks Kilisesi’nin baskısı altında kalan Ermeni Kilisesi’ne özgürlük vermiş, Bursa’daki Ermeni Piskopos’u Hovakim’i İstanbul’a getirerek ‘Ermeni Patriği’ ilan etmiştir. Osmanlı Devleti’nin tanıdığı ayrıcalıklardan en çok yararlanan uluslar Rumlar ve Ermeniler’dir. Osmanlı tarihinde ‘Millet-i Sadaka’ yani ‘Sadık Ulus’ diye nitelendirilen Ermeniler devletin yapısında önemli bir konum elde etmişlerdir. Ayrı kurumları vardır. Kamu hizmetleri başta olmak üzere her alanda faaliyet göstermişlerdi. En üst düzey görevlere getirilmişler, en varlıklı sınıflar arasında yer almışlardı. 29 Paşa, 22 Bakan, 33 Milletvekili, 7 Büyükelçilik Ermenilerin ulaştıkları bazı mevkilerdi. Ermeni yazar Apokyan, “Ermeniler Osmanlı Devleti döneminde devlet içinde devletti… Bir tek bayrakları eksikti…” itirafını yapar.
Osmanlı Devleti’nde Ermenilerin durumu böyleyken mesela: “Washington Post Gazetesi, son yüzyılda işlenen suçlar listesinin başına ‘Ermeni Soykırımını’ koyabilmiştir. Ne Yahudi soykırımı, ne Kızılderili katliamı, ne Vietnam, ne Hiroşima, ne Nagazaki!...
Ve bizi soykırımcı ilan edenler şu sıralarda Irak’ta tarihin en büyük katliamını gerçekleştiriyorlar. Bir ülke halkıyla birlikte hem tarihten, hem coğrafyadan siliniyor. Kimi AB ülkeleri de bu kıyıma destek veriyorlar…”
Oysa ‘Ermeni Soykırımı’ iddiasının aslı tam tersidir.
Birinci Dünya Harbi başlamıştır… “Ekim 1914’de Rus Kafkas Ordusu’na Türk hudutlarını geçme emrini verdi. Aynı tarihte, Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği Taşnaksutyan, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Ermeni Komiteleri, Anadolu’da silahlanan Ermeni çetecilere şu talimatı veriyordu:‘Kurtulmak istiyorsan önce komşunu öldür’ Osmanlı ordusundaki Ermeni askerler silahlarıyla birlikte firar etmeye başladılar.
Doğu Anadolu’da Osmanlı Ordusu; cephede Ruslar’la, cephe gerisinde ise Ermeniler’in saldırılarıyla uğraşıyordu. Ordunun ikmal yolları Ermeni çetelerince kesilmişti. Köprü ve yollar tahrip ediliyor, ikmal ve iaşe yolları ve yaralı konvoyları pusuya düşürülüyor, terhis edilen sakatlar yolda öldürülüyordu… Van’da ayaklanan Ermeniler 11 Nisan 1915’de şehri ele geçirdiler, halkı kurşuna dizdiler ve Van’ı Rus ordusuna teslim ettiler. Şehrin merkez ve köylerinde yaşayan 45 bin Türk’ten sadece 1500 kişi kalmıştı.
Devrin Amerikan Koleji Müdürü anılarında bir Ermeni arkadaşının şöyle dediğini nakleder:
“Biz Türk sivilleri öldüreceğiz, Türkler de bizim sivilleri öldürünce Avrupa ayağa kalkacak!”
“Böyle bir şey yaparsanız çok tehlikeli olur!”
“Bulgaristan’da böyle oldu, Batı yardımlarına koştu!”
Ülke büyük tehdit altındaydı. Nihayet Hükümet 27 Mayıs 1915’te; ‘ Sefer Zamanı Hükümet Uygulamalarına Karşı Gelenler İçin Silahlı Kuvvetler Tarafından Alınacak Önlemlere İlişkin Geçici Kanun’ adıyla bir yasa çıkardı. Meşhur tehcir yasası…
“Ermenistan’ın ilk Başbakanı Kaçaznuni’nin 1923’te Taşnaksutyun Partisi Kongresine sunduğu raporda özetle: ‘Önce biz silahlandık, Ruslarla birleşerek Türkleri arkadan vurduk. Öldük, Öldürdük. Türkiye’nin tehcir kararı doğruydu.’ itirafı son derece düşündürücüdür. Tehcir Yasası’nı, 2. Dünya Savaşı’nda Japon asıllı 250 bin vatandaşını başka bölgelere göndererek 4 yıl gözetim altında tutan Amerika da; Fransızlardan aldıkları Alsace Lorraine’deki Fransızlar’ı tehcire tabi tutan Almanya da uygulamıştı. Hem de Osmanlı’dan yıllarca sonra…
Ama onlar masum Osmanlı suçlu!...

1915 Mayıs’ında başlayan Ermeni Tehciri Şubat 1916’ya kadar sürmüş ve yaklaşık 400 bin Ermeni Halep civarına gönderilmiştir. Tehcir sırasında istenmeyen olaylar yaşanmış, Ermeniler’den de Türkler’den de binlerce insan ölmüştür.
İçişleri Bakanı Talat Paşa, 28 Eylül 1915 ‘de ilgililere gönderdiği bir yazıda şu talimatı veriyordu:
“Ermeniler’in nakli sırasında bazı görevlilerin ve kişilerin düzensiz ve gayr-i kanuni eylemde bulundukları öğrenilmiştir. Mahallinde soruşturma yapılması ve suçluların Divan-ı Harb’e sevkedilmeleri…”
“ Sonra 1200’den fazla görevli Divan-ı Harb’e verilmiş ve bunları 600’ü idam edilmiştir.”
Bunları anlatan Emekli Büyükelçi Gündüz Aktan soruyor:
“ Yani siz SS subaylarının Yahudiler’i öldürdükleri için idam edebileceklerini düşünebilir misiniz? Bunları yapan bir devletin Ermeniler’i yok etme kastı olabilir mi? Öyle olsa, bu adamları idam etme yerine teşvik etmesi gerekmez miydi?”
Birinci Dünya Harbi sırasında çok güçlü olan Alman propagandasını yıkmak ve ABD kamuoyunu müttefikler lehine çevirmek için İngiliz Hükümeti tarafından propaganda amaçlı sözde Ermeni Soykırımı’nı anlatan bir kitap yayınlandı. Meşhur Mavi Kitap… Kitabın yazarı Tarihçi Arneold Toynbee daha sonra itiraflarda bulunarak kitabın tek taraflı yazıldığını söylemiştir.
Bu tür taraflı yayınlarla dünyayı ayağa kaldıran Ermeni Diasporası dönemin Amerikan hükümetinden yardım ister.
“Başkan Wilson Genel Kurmay Başkanı’nı soykırım iddialarını incelemek üzere kalabalık bir heyetle ülkemize gönderir. Sosyolog, psikolog, antropolog ve tarihçilerden oluşan heyet ülkemize gelip olayların geçtiği yerleri inceler. Genel Kurmay Başkanı soykırım olmadığını belirten o ünlü raporunu verir. Tatmin olmayan Ermeniler baskı yapınca, Amiral Bristol görevlendirilir. O da ‘soykırım yoktur’ der. İstanbul işgal edilince soykırımdan suçlu olabilecekler yakalanır. İstanbul ve Malta’da mahkemeler kurulur. Hepsi beraat eder. Bu olaydan İtalya’da iken haberdar olan dönemin Başbakan’ı Said Halim Paşa: ‘Milletime leke bırakmam’ diyerek muhakeme edilmesi için Cemiyet-i Akvam’a ve Lahey Adalet Divanı’na başvurur. Onlar da muhakemeye gerek olmadığını belirten bir cevap verirler…”

Dünyanın hiçbir yerinde bedelini en ağır şekilde ödediği ve berat ettiği halde 100 küsur yıl sonra aynı davadan hesaba çekilen başka bir Millet yoktur.
Tarihin tespit ettiği gerçekler sadece bunlardan ibarettir. Siz bu gerçekleri anlatmak için çaba harcamazsanız çığırtkanlar şovlarına devam edeceklerdir.
Ermeni soykırımını anlatan 400 filme karşılık Türkiye sadece 1 belgesel yayınlayabilmiştir. Dünya kamuoyunu etkilemek için her yol denenmeli, diplomatik kanallar sonuna kadar kullanılmalıdır. “Yurtta barış Cihan’da barış” ilkesinin içini doldurmak diplomatlarımıza ve siyasilerimize düşmektedir. Ermeni Asala Terör Örgütü’ne kurban verdiğimiz diplomatları anlamanın yolu da budur.
“Lozan görüşmeleri sırasında soykırım savlarını gündeme getiren İngiliz Başbakanı Lord Curzon’a İnönü’nün verdiği cevap şöyledir:
‘Türk Milleti’nin elleri bilhassa temizdir!’
Buna bir cümle de biz ilave edelim:
‘Ama kimilerinin ellerinde hala kan damlamaktadır!’
Ermeni çetecilerin katlettiği şehitlerimizin, Asala terörüne kurban verdiğimiz diplomatların ruhları şad olsun…


YORUMLAR

  • 0 Yorum