Hicri takvim mi Miladi takvim mi? Ay (kameri)takvimi mi,güneş takvimi mi?Hz. Muhammed’in hicreti mi,Hz. İsa’nın doğumu mu ? İnançları ve değerleri karşı karşıya getirdiğimiz gibi takvimleri de karşı karşıya getiriyoruz.
Yanlış şeyler bunlar!..
Bu ‘’ay’dan mı yararlanalım güneşten mi?’’diye sormaya benzer.İkisinden deyararlansak kötü mü olur?
Evren,dünya,güneş,ay,yıldızlar ve diğer gezegenler bir bütündür.Biri olmazsa diğeri de olmaz.Biri görevini yapamazsa diğeri de yapamaz.
Öncelikle bunu anlamak lazım.
Şu halde ay’da bizim için güneş de.Biz Hicri takvimi de kullanıyoruz miladi takvimi de.Bizim için Peygamberimiz’in hicreti de önemli,Hz. İsa’nın doğumu da.
Başkaları ay’agidiyor,ayıfethediyor;güneşiinceliyor,güneş enerjisinden yararlanıyor,uzayın derinliklerinde araştırmalar yapıyor.İslam dünyası ise Hicri takvim,Miladi takvim kavgası yapıyor.
Artık bu kısır çekişmeleri bırakmalıyız.
Yüce Allah,ay’ı da güneşi de,yıldızları da insanlık için yaratmış ve bunlardan yararlanın,demiştir.Müslümanlar olarak biz Oruç ve Hac ibadetini ay’ın hareketlerine göre,namaz vakitlerini ise güneşin hareketlerine göre tespit ediyoruz.Yani biz ibadet ederken hem ay’dan hem güneşten istifade ediyoruz.(1)
Enbiya suresinde Yüce Mevla şöyle buyuruyor:
‘’Bilin ki,geceyi ve gündüzü,her biri kendi yörüngesinde dönüp duran güneşi ve ayı da yaratan Allah’tır.’’(Enbiya21/33)
Peki, Allah bunları niçin yaratmış?
‘’O ; geceyi,gündüzü,ay’ı ,güneşi ve yıldızları,sizin istifadenize sunmuştur…’’(Nahl 16/12)
Şu halde, bu ayetler bize ne söylüyor?
Ay takvimi mi güneş takvimi mi ?diye kavga edip durmayın.Ayı da , güneşi de,yıldızlarıda,geceyi de, gündüzü de sizin için yaratan Allah’tır,bunlardan yararlanmaya bakın, kafayı çalıştırın,bunlardan istifade edin, diyor.
‘’ Karanlığı yarıp tan yerini ağartan,geceyi dinlenme zamanıkılan,ay ve güneşi belli bir hesaba göre hareket ettiren,zamanı hesaplama ölçütü yapan O’dur.Evrendeki bu düzen,her şeyi bilen ve kudreti herşeyi kuşatan Allah’ın takdiriyle oluşmuştur.’’(En’am 6/96)
Gördünüz mü ayeti?
Allah,ayı da ,güneşi de zamanı hesaplama aracı yapmış.Buna göre Hicri takvimi keşfeden de,güneş takvimini bulan da Allah’ın emrini yerine getirmiştir.Öyleyse biz neyin kavgasını yapıyoruz?
Kur’an-ı Kerim bu gerçeği asırlar öncesinden ilan etmiş:
‘’Güneşi bir ışık kaynağı,ayı da ışığı yansıtıcı olarak yaratan Allah’tır.Yılların (mevsimler ve aylara dair) hesabını bilmeniz için aya,yörüngesinde konaklar belirleyen de O’dur.Bilin k Allah bütün bunları (boşuna değil) sadece yüce bir amacı gerçekleştirmek üzere yaratmıştır.O,ayetlerini ayrıntılı olarak açıklamaktadır;fakat bunu anlayacak olanlar bilgi sahibi kimselerdir.’’(Yunus 10/5)
‘’Güneşin ışık kaynağı , ayın ise ışığı yansıtan bir gezegen olarak yaratılmasının amacı Allah tarafından yılların sayısı ve hesabın bilinmesi olarak açıklanmaktadır.(10 Yunus 5 ;17İsra 12).’’(2)
Kur’an ; evren ,dünya,gece,gündüz,güneş,ay ve yıldızlardaki muhteşem uyuma dikkat çeker.Bunların her birisinin bir gayesi olduğunu,her birisinin bir hesap kitaba göre hareket ettiğini söyler.
Nitekim Yüce Allah : ‘’ Güneş ve ay Allah’ın belirlediği bir hesaba göre hareket etmektedir.’’(Rahman 55/5)diyor.
Kur’an’da tekil olarak birgün(yevm) kelimesi 365 defa geçer.365 sayısı sadece takvimin gün sayısı olarak düşünülmemelidir.365 ,aynı zamanda dünya ile güneş arasındaki astronomik ilişkiyi de ifade eden bir sayıdır.Dünya , güneş etrafında bir kez dönüşünü tamamladığın da , kendi etrafında da 365 kez dönmüş olur. Yani dünya , güneş etrafın da bir kez döndüğünde , dünyada 365 tane gün oluşmuştur.
Dünya güneşin etrafında 365 kez dönünce;ay,dünyanın ve kendisinin etrafında 12 defa döner.Bu bir yıldır.Fakat dünya bu dönüşünü tamamlayıp başlama noktasına geldiğinde ay bu noktaya gelmez.(4)Yaklaşık 11 gün geç kalmıştır.Bu geç kalışın bile bir hikmeti vardır.
Normal bir insan ömründe Ramazan,Kameri takvime göre her yıl 11 gün önce gelerek senenin tüm mevsimlerini iki kez dolaşmış olur.Bunun Kuzey yarımküresi yazı yaşarken Güney yarımküresi kışı yaşayan dünyamız için büyük bir önemi vardır.Güneş takviminin esas alınması halinde oruç gibi ibadetler devamlı yaza veya kışa gelir ve diğer yarım küre insanları açısından bir farklılık oluştururdu.Kameri(ay) takviminin esas alınması bunu önlemiştir.(5)
İlahi adalete dayanan muhteşem hesabı anladınız mı?
Dünya ,güneş ve ay arasındaki irtibatı bu şekilde kısaca tespit ettikten sonra Hicri takvimin nasıl başladığına geçelim:
Kur’an-ı Kerim’in , ‘’…Onlara de ki : Ayın değişik şekiller alması insanlara vakitleri ve Hacc’ın zamanını bildirir…’’ (2 Bakara 189) ayeti , Haccı ilan eden Hz. İbrahim’den beri ay takviminin kullanıldığını gösterir.Fakat zaman içinde bu takvim güneş yılına uydurulmak için tahrif edilmiştir.(7)
Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
‘’Haram ayı bir sonraki aya ertelemek , bir yıldaki ay sayısını arttırmak , küfürde azıtmaktan başka bir şey değildir.(9 Tevbe 37)
Cahiliye Arapları , savaşılması yasak olan ve Haram aylar olarak bilinen Muharrem ,Recep , Zilkade ve Zilhicce aylarını bazen sabitliyorlar,bazen yerlerini değiştiriyorlar.Haram aylar üzerindeki bu keyfi operasyona da ‘ Nes’i ’ adı verilirmiş.Bazen de ay takvimini güneş takvimine uydurmak için 11 günlük farklılığı toplayarak belli yıllarda ayları 13’e çıkarıyorlar,böylece Kameri takvimi tahrif ediyorlarmış.Bu uygulamaya da ‘Kebise’ diyorlarmış.(8)
İlahi bir tevafuktur ki Peygamberimiz ’in Veda Hacc’ında ‘Kameri takvim normal zamanına dönmüştür.
Bu sebeple Hz. Peygamber : “ Muhakkak zaman Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki duruma dönmüştür ! “ buyurdu. ( İbnİshak , Sire, sayfa. 79 ) (9)
Nitekim Kuran-i Kerim de şöyle buyuruluyor :
“ Bilin ki Allah katın da ayların sayısı
O’nun gökleri ve yerleri yarattığı zaman koyduğu düzen gereği on ikidir
.Bunlardan dört ü (savaşın yasak olduğu
) haram aylardır. ( Muharrem , Zilkade , Zilhicce ve Recep ) . İşte bu (ayların on iki olması ) Allah’ın koyduğu
sağlam bir yasadır …” ( 9 Tevbe 36 )
Ve Allah’ın yasasını değiştirmek en büyük zulümdür.
“Resulullah Efendimiz in (as) Mekke’den, Medine ye hicret ettiği tarih de Hicri takvimin kullanıldığını zannederiz. Oysa takvim meselesi hep karışıktır.
Şöyle karışıktır:
Miladi 624 yılında Halife Hz. Ömer’e üzerinde sadece tarih olarak Şaban ayı yazılmış bir senet getirilmiş ve senedin hangi yıla ait olduğunda anlaşılmazlığa düşülmüştür.(11) Veya ,Hz. Ömer’in Halifeliği zamanın da Yemen Valisi Ebu Musa El-Eşari ile araların da mektuplaşma sırasın da bir mektubun üzerin de yalnızca “Şaban“ yazdığı için yılını tespitte ihtilaf çıkmıştı. (12)
Ne olursa olsun Kameri (ay) takviminin yeniden ele alınıp güncelleştirilmesi gerekiyordu.
İyi de bu takvim hangi yıl dan, hangi olayla başlamalıydı ?
Peygamber Efendimizin doğum günü tam olarak tespit
edilemediğinden, takvim başlangıcı yapılamazdı. Onun vefat tarihi teklif
edilmişti ancak, hazin ve kederli bir gün olduğu için tasvip görmemiştir. Sonun da İslam’ın yayılma ve yükselmesinin ilk
büyük adımı olduğu için, Hz. Ali’nin teklifiyle Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye
hicreti Hicri takvimin başlangıcı olarak
kabul edilmiştir.(13)
Neden Hicret ?
“Hicret yalnızca bir mekan değiştirme, bir göç olarak tanımlanabilir mi?
Öyle bir göç düşünün ki , bu göç tarihin akışını değiştirsin. İmanı muhalefetten iktidara taşısın ve bu göç
ardından oluşturulan model toplum kendisinden sonra gelecek tüm çağlara silinmez bir damga vursun.Hicret , bir yönüyle imkanların
tükendiği yerden imkanların üretileceği
yere göç etmektir.”(14)
Bundan dolayı Hicret takvimin başlangıcı olmuştur , olmuştur ama asıl tartışma bundan sonra başlamıştır.
Hicri takvim hangi aydan başlayacaktı ?
Çünkü Hicret Rebiülevvel ayının on ikisin de sonuçlanmıştı,(Kuba ya varış Miladi 24 Eylül 622 ) ve Muharremin 1’i ile arasın da iki ay on iki gün fark vardır. Sonuçta iki buçuk ay kadar geriye gidilmiş ve Hicri takvimin o yılın Muharremin in 1’inden itibaren başlamıştır. Şaşırtıcı da olsa ,hicri takvimimizin Hicretten önce ki bir tarihten başladığını itiraf etmemiz gerekir.(15)
Peki neden Muharrem ayı?
Tarihçi Cevdet Paşanın bildirdiğine göre Kameri (ay) takvimin başlangıcı Hz. İbrahim ve Hz. İsmail e kadar uzanır . O devirden itibaren Araplar Hilalin ilk göründüğü günü Ayın başı kabul etmiş ve 12 Kameri aydan oluşan takvimi kullanmışlardır . Bu takvim de yıl Muaremle başlayıp Zilhicceyle bitiyordu.(16) Şu halde Kameri takvimin Muharrem ayı ile başlaması Hz. İbrahim’den beri devam eden bir durumdur .
Yukarıda belirtildiği gibi Tevbe Suresinin 36.ayetin
de Allah katın da ayların sayısı 12
olduğu ve bunlardan 4 ünün (savaşılması
yasak) aylardan olduğu bildirildi. Bu haram aylardan biri de isminden de anlaşılacağı üzere Muharremdir
.
Muharrem sözlük te : haram kılınan , yasaklanan , kutsal olan , saygı duyulan ,
anlamındadır.(DİA, 3/4)(17)
Muharrem ayın da ve özellikle onuncu Aşure günün de ; Hz. Adem’in tövbesinin kabul edildiği , Hz. Nuh un gemisinin tufandan kurtulduğu , Hz. Yunusun balığın karnından çıkarıldığı , Hz. Musa’nın kavimin in Firavunun zulmünden kurtardığı , Hz. İsa’nın doğduğu rivayetleri çeşitli eserler de yer almaktadır.
Ancak bu rivayetlerin doğrulayan dini ve ilmi delillere ulaşılamamıştır.(18)
Medine’ye Hicret eden Hz. Peygamber, Yahudilerin Muharrem’in onuncu Aşure günü oruç tuttuklarını görmüş , nedenini sormuş .” Hz. Musa’nın Muharrem in onuncu günü doğduğu, İsrail Oğullarının Firavunun zulmünden aynı gün kurtarıldığı cevabını almıştır.” Bunu üzerine “Biz Musa ya sizden daha çok yakınız “ diyerek Aşure orucunu tavsiye etmiş , bu orucun önüne ve sonuna bir er gün ilave ederek Muharremin in 9,10,11. günlerinde oruç tutulmasını sağlamış, böylece Müslümanların ibadetini Yahudilerin orucundan ayırmıştır.(19)
Oruç ta bile başkasını taklit etmek yasaktır.
Ramazan orucu farz kılınınca Peygamber Efendimiz Aşure günün de oruç tutmayı bırakmış ve Müslümanları da o gün oruç tutup tutmamak ta serbest bırakmıştır. (DİA 4/24)
Muharrem ayı ve Aşure gününü asıl önemli kılan Kerbela faciasıdır. Bu nedenle Muharrem ve Aşure kutlu günlerin en kutlusu , hüzünlü günlerin en hüzünlüsüdür. Çünkü 10 Muharrem 67/10 Ekim 680 günü Hz. Muhammet’in goncaları ,Hz. Ali ve Hz. Fatma’nın evlatları oruçlu oldukları halde susuz bırakılmış , dallarından koparılarak soldurulmuş , Hz. Hüseyin ve yakınları savaşmanın haram olduğu bir ayda acımasızca şehit edilmiştir.(20) Zaten Kerbela Müslüman Türk Milletinin ortak acısına dönüşmüştür.
Aslın da Muharrem
ayı Kerbela faciasıyla meşhur olmuştur.
Müslüman Türler deki Muharrem ayın da ve
özellik le bu ayın onuncu gününden itibaren “Aşure” adı verilen bir tatlı
pişirilerek dağıtılması geleneği , hayır işlemek ve gönül almak için güzel bir
vesile olagelmiştir.
Aşure tatlısı , Müslüman Türk Milletinin ortak acısı
Kerbela matemini teselli etmeye yönelik bir uygulama olabilir mi ?
Bunu da bir düşünelim !
Hicri yılımız mübarek, Aşuremiz bereketli olsun.
YORUMLAR