Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


KURBAN BAYRAMI -2010

03 Nisan 2018 - 13:38

İnsanlığın ortak dini olan İslam’ı bizlere gönderen; bizi, Türk Milleti’nin onurlu bir bireyi olarak yaratan; birlik, beraberlik, kardeşlik duygularıyla bizi destekleyen; rahmet, bereket ve aydınlık dolu bayramlara bizi ulaştıran; esirgeyen ve bağışlayan Yüce Rabbimiz sana şükürler olsun.
    Cenab-ı Allah’ın dost edindiği, vefa ve cömertliğin sembol ismi Hz. İbrahim’e; Yüce Allah’a kurban olmaktan çekinmeyen kurbanlık Hz. İsmail’e; kurbanlık bir çocuğu peygamber olacak bir karakterde yetiştiren, Kabe’nin gelini, soylu ana Hz. Hacer’e; bu asil insanların iman, sadakat ve teslimiyetlerini evrensel bir bayrama dönüştüren Hz. Muhammed(sav)’e ve ehli beytine sonsuz salat ve selam olsun.
    Rahmet Peygamberi’nin diliyle tekrar etmek istiyorum:
    “Allah’ım! İbrahim’i ve ailesini mübarek kıldığın gibi, Muhammed ve ailesini de mübarek kıl. Sen yücesin, Şan ve Şeref sahibisin Rabbim!”
    Aziz müminler!
    Bugün bayram, kurban bayramı…
    Bu aydınlık bayram sabahında Türk Milleti’nin, İslam dünyasının ve tüm insanlığın bayramını kutluyor, sağlık, esenlik ve istikrar diliyorum.
    Nedir bayram?
    Farsça ‘bezm-i ram’dan bozma ‘bezram’ Türkçemizin o güzel ahengi ile ‘bayram’ a dönüşmüş. Farsça’ya da eski Türkçe’den geçmiştir.(1)
    Şu halde bayram, bizim bayramımızdır…
    Bayram sevinmek, sevindirmek; bayram barışmak, barıştırmaktır….
    Bir halk ozanının deyişiyle:
    “Bir dağ ne kadar yüce olsa,
    Dağ kenarı yol olur.
    Buna bayram günü derler,
    Dostla düşman bir olur.”(2)   
    Bugün bayram… Bugün dostla düşman, büyükle küçük, uzakla yakın, dargınla barışık bir. Bugün bayramlaşma, bugün yakınlaşma, bugün tebrikleşme günü. Bugün uzlaşma, bugün kavuşma, bugün ziyaretleşme günü.
    Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyruluyor:
    “Allah’a verdikleri sözü bozanlar, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği akrabalık bağlarını terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte onlar ziyana uğrayanlardır…”(Ra’d 13/25)
    Peygamberimiz de:”Allah’a ve ahiret gününe iman eden, Sıla-i Rahim yapsın, ana-babasını ve akrabalarını ziyaret etsin.”(3) buyuruyor.
    Şu halde bayram ana-babayı ziyaret; hısım-akraba, eş-dostla görüşmek konuşmaktır…
    İslam’da iki bayram vardır. Birinde fıtır sadakası verilir, diğerinde kurban eti. Aynı zamanda verdiğin gün bayramdır.
    Ülkeleri rastgele bir toprak parçası olmaktan kurtaran, üstünde yaşayanları bir halk, bir millet haline getiren ortak değerlerden biri de bayramdır. Bayramlar bir kimliktir, bayramı olmayan milletin kimliği yoktur. Milletler birbirlerine böyle günlerde fark atarlar.
    Bu nedenle Peygamberimiz gayr-i Müslimlerin bayramlarına saygı göstermiş ve bayramlarda onları ziyaret etmiştir.
    “Zamanımız kültür savaşları çağıdır, iletişim araçlarının sınırlarını şeffaflaştırdığı bir dönemde, insanlara daha etkili hitap edebilen milletler ayakta kalabilecektir. Bu da ancak kendi tarihini bilmekle, kendi kültürüne sahip çıkmakla, kendi değerlerinin farkında olmakla mümkündür.(4)
    Elin oğlu masalına, efsanesine bile sahip çıkarken, hurafesini bile yaşatmaya uğraşırken, biz topluma yararlı dini değerlerimizin bile farkında değiliz. Kurban bayramını, et bayramı; kurban kesmeyi, hayvan katliamı olarak gören anlayışın neleri yıktığının farkında mı? Ben de birliyorum, kurban kesmeyi eline yüzüne bulaştıran kimi beceriksiz Müslümanlar var. Beceriksiz bu insanlar yüzünden bir kurum, bir müessese nasıl mahkûm edilir?
    Koca koca adamlar üniversite giriş sınavı yapamadılar diye üniversiteleri mi kapatacağız?
    Yanlış şeyler bunlar…
    Yabancı kültür adamları ne geniş caddelerimize ne beton yığını binalarımıza ilgi duymakta; kütüphane ve müze raflarına kaldırdığımız veya köhnemiş diye attığımız eserlerden inceliğimizi, ruh derinlimizi okumakta ve değerlerimize hayran kalmaktadırlar. Fakat biz bunların farkında değiliz.
    İşte bayram, bunların farkında olmaktır…
    Dünyadaki 18 milyon mültecinin 16 milyonu Müslüman, aç ve perişan. Sen kurbana nasıl karşı olursun kardeşim?...
    “Anamın duaları üzerimde olmasa,
     Yıkılır sırtımı verdiğim duvar.
     Kopar elime gelir tutunduğum dal,
     Kapımı çalmaz bahar.” Diyen şair ana duasının önemini anlatıyor. Sen bayramda ana duasını almazsan, babanı ziyaret etmezsen çocuklarından nasıl saygı beklersin?
    Toprak vatan olduğu zaman, kumaş bayrak olduğu zaman, hayvan kurban olduğu zaman, Mehmetçik şehit olduğu zaman, kadın ana olduğu zaman yücelir, ilahileşir. Analık kadınlığın zirve noktasıdır. Cennet bile anaların ayağının altına serilmiştir. Anaya kalkan el Allah’a kalkar…
    Bu bayram sabahında bütün mübarek anaları saygı ile selamlıyorum. Vefat eden analara, babalara Allah’tan rahmet diliyorum. Unutmayın ki, evdeki yaşlı ana-babalar, küçük çocuklar evin süsü, sofranın bereketidir. Bayramda ana-babalarımızın gönlünü alalım, çocuklarımızın başını okşayalım.
    Bugün bayram… Bugün huzurevlerini, yetimhaneleri, hastanede şifa bekleyen hastaları, tacize uğrayan çocukları, töre cinayetlerine kurban edilen kızları, şiddete uğrayan kadınları, trafik kazasında canı yanan aileleri ve terör mağdurlarını da unutmayalım.
    Bugün bayram… sadece dirileri değil, ölüleri, geçmişlerimizi de hatırlayalım, onları bayrama, duaya ortak edelim.
    Bugün Anadolu’da hala bayram günü, bayram namazından sonra dargınlar, kan davası olanlar, cemaat tarafından barıştırılır. Bu uygulama özellikle köylerde devam etmektedir.
    İşte bayramın anlamı da budur.
    “Şu halde, bayram bizim manevi gücümüz. Milletin gücü sadece ekonomik güç ve savunma gücünden ibaret değildir. Milletin bir de manevi gücü vardır, moral gücü vardır. Bayramlar bu gücün sembolüdür. Eğer bu manevi güç; bizi birbirimize bağlayan inanç birliği, bayrak sevgisi, ezan sevgisi, vatan sevgisi, bayram geleneği olmasa, inanın, tespihin taneleri gibi dağılırız… İsterseniz yüz milyon değil, beşyüz milyon nüfusunuz olsun. Kalabalığın adı millet değildir. Çünkü millet; ortak duyguları, ortak bayramları, ortak zevkleri, ortak kültürü olan toplumdur.”
    Gördünüz mü bayramı?
    Maalesef üç kuruş için harcanan insanları gördük, bir kadının zülfünde imanı idam edilenlere tanık olduk, zevklerin oltasına yakalanarak kaybolanları duyduk. Alkol, uyuşturucu, kumar bataklığında yok olan insanlara rastladık. Modern toplumlarda kendisine ve çevresine yabancılaşan insanlar hızla artıyor. Bu yabancılaşmayı önlemek, yakınlaşmayı sağlamak için de bayram yapalım, kurban keselim.
    Çünkü biz kurbanda doğan çocuğa Bayram, kandil gecesinde dünyaya gelen bebeğe Kadir diyen, oruçlu ananın doğurduğu evlada Ramazan adını veren bir geleneğin temsilcileriyiz.
    “Veren el alan elden üstündür.” İlkesinin peşinde olan bir toplumda zamanla başkasının malını hesap edenler, külah geçirme peşinde olanlar arttı. Alperen tipi yiğitlik, bir lokma, bir hırka dervişliği sömürüsüne dönüştü. İslamiyet’i istismar etmek anlayışı yaygınlaştı. İslam’ı taçlandıranların yerini İslam’dan geçinenler aldı.
    Bu sapmalara dur demek, bu yanlışlara meydan okumak için bayram yapalım, kurban keselim. Evet, kurban kesmek bir meydan okumaktır. Zulme, yanlışlığa, cehalete, sömürüye meydan okumak.
    Bizler aradığımız nizamı bulmaya değil kurmaya geldik. Mükemmel bir İslam cemaati bulmak yerine, mükemmel bir Müslüman birey olmakla mükellefiz…
    Bayramlaşırken, kurbanı keserken bunları da düşünelim. Kurban keserken aman kendimizi kurban etmeyelim, trafiğin kurbanı olmayalım.
    Büyük medeniyetleri kuran beyinler dünyayı Doğu-Batı diye ayırmazlar; Nerede bir güzellik, bir gerçeklik varsa, onu bünyelerine katmanın gereğini hissederler. Çünkü “Hikmet müminin yitiğidir, onu nerede bulursa almalıdır.”
    Bayramlar bu güzelliklerin, bu duyguların zirve noktasıdır. İyiliğin, güzelliğin peşinde olmaktır.

    Sayın Büyüğüm!

    Bu aydınlık bayram sabahında sizi de saygı ile selamlıyor, cemaatim adına hoş geldiniz diyorum.
    Zorlayan sağlığınıza, ilerleyen yaşınıza rağmen İstanbul’dan gelip bayramı bizimle birlikte geçiriyorsunuz ve kurbanlarınızı burada kesip, burada dağıtıyorsunuz. Böylece bizi onurlandırıyorsunuz.
    Siz Türk Sanayii’nin duayeni, Anadolu Sanayi’sinin öncü liderisiniz. Sadece Türkiye değil; Avrupa, Orta Doğu, Amerika sizi tanıyor. Avrupa ülkelerinden nişanlar, ödüller aldınız.
    Yanan ocağımızda, tüten bacamızda, kaynayan tenceremizde, midemize giren her lokmada sizin emeğiniz var.
    İbadet ettiğimizi mabetlerde, çocuklarımızın okuduğu okullarda, şifa bulduğumuz Sağlık Ocakları’nda sizin alın teriniz var.
    Bunu nasıl unuturuz?
    Birçok işadamı kurbanını, kurban kesen kurumlara havale ederek bayramda tatile çıkıyorlar. Siz ise sıla-i rahim yaparak, doğduğunuz topraklara koşuyor, bayramı çalışanlarınızla, köylülerinizle ve sevdiklerinizle birlikte kutluyorsunuz. Hala biraz daha iş, biraz daha aş diyorsunuz.
    Kaç tane sanayicimiz, işadamımız var böyle? Allah sizden razı olsun, Allah sağlık, sıhhat, afiyet versin…
    Krizde birçok işadamı iflas edip sapır sapır dökülürken, neden Kale Grubu dimdik ayakta ve Dünya çapında bir kuruluş olabiliyor? Bunun sırrı, kurucu ve yöneticilerinin ömürlerine sığmayan ideallerinde yatıyor…
    Bir de:
    Bu kuruluşların temelinde Kur’an var, kurban var, dua var, fedakarlık var, vefa var, sadakat var, hizmet var…
    Bu temellerde ana duası var, ana. Çanakkale Şehitleri’nin ruhu var, Anadolu insanının koca yüreği var.
    Şehit ve mazlum başbakanların harcı, mağdur bakanların çabası var… var, var…
    Bu nedenle bu müesseseler, kale gibi sağlam.
    Sayın Büyüğüm! Allah size uzun ömürler versin. Sağlık, sıhhat, afiyet versin. Aile efradınızda nice bayramlar geçirmeyi nasip etsin… Cemaatim adına bayramınızı kutluyor, hürmetle ellerinizden öpüyorum.
    Bu duygularla geçmişlerimizi rahmetle anıyorum, hacılarımıza esenlikler diliyorum. Kurbanlarınız bereketli olsun. Kurban bayramınızı cani gönülden kutluyorum. Ailenizle birlikte nice kurban bayramları diliyorum.


YORUMLAR

  • 0 Yorum