Tarihi geçmişimizin zengin mirası arasında yer alan Tanzimat, Meşrutiyet, Kanun-i Esasi, Meclis-i Mebusan, Büyük Millet Meclisi ve Cumhuriyet uygulamaları, aslında Milli İradenin olgunlaşarak tesis edilmesinden ibarettir.
Kısaca Büyük Türk Milleti böylesine zengin bir siyasi gelenekten ve engin bir demokratik kültürden gelmektedir.
Aslında Yüce Allah Kuranı Kerimde:
Yönetim işlerinde onlarla istişare et (Al-i İmran 3/159) diyor. Onlar toplumsal işlerini aralarında danışma yolu ile görürler (Şura 42/38) buyuruyor. Onlar ki, sözün tamamını dinlerler ve en güzeline uyarlar. İşte Allahın kendilerine doğru yolu gösterdiği kimseler bunlardır (Zümer 39/18) diye beyan ediyor.
Bu ayetler konuşmanın, danışmanın, tartışmanın önemini anlatan ayetlerdir.
Cenab-ı Allah, yeryüzünde Âdemi yaratacağı zaman meleklerle istişare etmiş ve onların fikrini sormuştur.(Bakara 2/30)
Hz. Peygamber, bu ayetleri hayata taşıyor, bütün işlerinde istişare ediyor, danışarak, tartışarak kararlar alıyordu.
İlahi vahyin bu ilkeleri ve Hz. Peygamberin bu uygulamaları Hz. Ömerin yönetiminde büyük bir anlam buldu ve Hz. Ömer bu tavrıyla Cumhuriyet idaresinin en temel kurumu olan Meclis oluşturarak toplum iradesinin ortaya çıkmasına zemin hazırladı.
Bu uygulamalar daha da ileri götürüleceği yerde bundan uzaklaşıldı. Görüşmenin, danışmanın, tartışmanın yerini despotluk, diktatörlük aldı. Allah rızası için insanlara hizmet edenlerin yerine Allah adına insanlara zulmedenler geldi. Kral, sultan, han, hakan, şah buyrukları kutsal fermanlara dönüştürülerek Tanrı kelamının önüne geçirildi.
Kuran-ı Kerim Hz. Peygambere hitaben:
Sen onlar üzerinde bir zorba değilsin derken;
İslam toprakları bugün cehalet, atalet, vesayet ve ihanetin pençesi altında. Bir yanda diktatörler Öte yanda, kimliğinden ve değerlerinden koparıldığı için, Doğuya da Batıya da ait olmayan vesayetçi rejimler
Neden İslam dünyasında açık rejimler, hesap veren yönetimler, milli iradeye dayalı iktidarlar yok? Neden İslam dünyasında hür seçimler, saygın parlamentolar, özgür iktidarlar yok? Neden İslam dünyasında vesayetçi rejimler, zorba iktidarlar, halka tepeden bakan despot liderler hâkim? Neden İslam ülkelerinde hala ihtilaller oluyor, muhalefet liderleri öldürülüyor, mili iradenin önü kesiliyor?
İşte İslam ülkelerinin en büyük açmazları
Hala kavga ediyoruz: Allahın iradesi mi, milletin iradesi mi? Böylece Hak ile halkın arasını açıyoruz
Kuranı Kerime göre siyasi egemenlik tamamen insanlara aittir. Siyasi hâkimiyetin Allaha ait olduğu iddiası teokratik iddiadır. Bunun adresi İslam değil, Hıristiyanlıktır İnsanın egemenliği Allahın egemenliğinin bir alternatifi değildir. Ne yazık ki, İslam ümmeti Allah ile aldatılmıştır
Halktan esirgediğimiz egemenliği götürüp bir kişiye, sultana, hakana peşkeş çekiyoruz. İslam adına bu mantığı anlamak mümkün mü?
Milli iradenin tesisinde yine İslam dünyasına Türk Milleti ve Atatürk örnek olmuştur.
1876da Kanun-i Esasinin yürürlüğe girmesiyle açılan ilk Osmanlı Meclis-i Mebusandaki Gayr-i Müslim ve Gayr-i Türk mebus sayısı, Türk mebuslardan çok fazladır. Çok ilginçtir ki bu meclisin ilk toplantısında, İngiltere Parlamentosu tarafından gönderilen: Dünyanın en eski parlamentosunun, dünyanın en genç Millet Meclisine başarılar dileyen imalı mesajı Mecliste çılgınca alkışlanmıştır.
Bu Meclisin, Osmanlı menfaatini koruyamayacağını anlayan II. Abdülhamid tarafından tatili uzun sürmeyecektir. İşte size bu Meclisten bazı görüntüler:
Balkan Harbinde Edirnenin müdafaa planlarını Bulgarlara teslim eden Bulgar asıllı Pençederof; Arnavutluku İtalyanlara peşkeş çekmek için çırpınan ve İşkadra Müdafii Hasan Rıza Paşayı öldürten Esad Toptanî; Bağımsız Ermenistan adına yemin eden Karakim Pastırmacıyan; Ege yöresinin Rumluğunu(!) ispata çalışan Karolidi bu Mecliste İzmir Mebusudur
Meclis-i Mebusandan birkaç sima bunlar. Böyle bir Mecliste Türk Milleti yararına bir hizmet olur muydu?
Olmadı da zaten
Zaman adım adım Türkiye Büyük Millet Meclisine doğru akıyordu.
Osmanlı Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey 17 Aralık 1908deki açılış konuşmasında temel felsefelerinin Hâkimiyet-i Milliyenin kuvvetli bir şekilde kurulması olduğunu vurguluyordu
Daha 1910da Sarıklı Hoca Elmalılı Hamdi Efendi Hâkimiyet-i Milliye hilafetten üstündür diye yazıyordu
Osmanlı Meclis zabıtları İrade-i Milliye, Hâkimiyet-i Milliye gibi kavramlarla doludur.
Erzurum Kongresinin en önemli kararı şöyle ifade edilecektir: Kuvayi Milliyeyi âmil ve İrade-i Milliyeyi hâkim kılmak!
Mustafa Kemalin Sivasta çıkaracağı gazetenin adı İrade-i Milliye, Ankarada çıkaracağı gazetenin adı Hâkimiyet-i Milliye olacaktır.
Ve 23 Nisan 1920 Cuma günü açılan Mecliste kürsünün üstüne değişmez bir prensip yazılacaktır:
Hâkimiyet Milletindir!
Millet Hâkimiyetini Mustafa Kemal şöyle özetler:
Milli Egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtalar batar, mahvolur. Milletin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdur.
Bu nedenledir ki Mustafa Kemal Paşa, İstiklal Harbine Büyük Millet Meclisi açarak başlamış, Mecliste yapılan eleştirileri sonuna kadar dinlemiş, yeri geldikçe Mecliste hesap vermiş, eleştirilere tahammül edemeyip Meclisi susturmayı önerenlere Ben Meclis olmadan iş yapamam diyerek demokrasi dersi vermiştir.
12 Ocak1920de İstanbulda Meclis-i Mebusan (son kez) açılır. 28 Ocakta Misak-ı Milli ilan edilince işgal kuvvetleri öfkelenir. 4 Martta Celalettin Arif, Meclis başkanlığına seçilir. 16 Martta İstanbul resmen işgal edilir. İki gün sonra Meclis son olarak toplanıp tatile girer 9 Nisanda birçok milletvekili gibi Meclis Başkanı Celalettin Arif de Ankaraya gelir ve 10 Nisanda bir bildiri yayınlayarak milletvekillerini Ankarada toplanmaya davet eder. Ertesi gün Sultan Vahdettin Meclisi feshettiğini bildiren iradeyi yayımlar
Böylece Meclis-i Mebusan tarihteki yerini alır.
19 Mart 1920: Mustafa Kemal, olağanüstü yetkiler taşıyacak bir Meclisin Ankarada toplanmasının sağlanacağını ilan etti. Meclisle ilgili bildiri doğrultusunda yurdun her yerinde seçimler yapıldı. 22 Nisan 1920de yapılan çağrıyla Millet Meclisi 23 Nisanda toplandı
Böylece Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü Hacı Bayram Camiinde kılınan Cuma namazından sonra Kuran okunarak, hatimler yapılarak, dualarla açılmıştır
24 Nisanda Mustafa Kemal Paşa Meclis Başkanı seçilir, Meclis-i Mebusanın son başkanı Celalettin Arif Bey ise ikinci Başkandır. Aynı gün ilk kanun çıkar. Ne kanunu biliyor musunuz? Ağnam yani koyun, keçi vs. vergi kanunu. İşin ilginç yanı şu ki, bu kanun, İstanbul Meclisinin son görüştüğü kanundur
Görüyorsunuz değil mi?
Osmanlı Meclis-i Mebusanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi adeta birbirinin devamı, birbirini tamamlayan iki kurum
Osmanlı Devleti İle Türkiye Cumhuriyeti de böyle. Bunlar ayrı ayrı milletlerin kurdukları iki devlet değildir. Biri babamızsa diğeri dedemizdir. Bunları bilelim. Ama yıllarca Osmanlıya hakaret edildi bu memlekette Cumhuriyet adına!... Ne alakası var!.. Bugün de Cumhuriyete hakaret edenler çıkıyor. Aynı yanlış değil mi? Babasına söven adamla dedesine söven adam arasında ne fark var?.. Osmanlıya hakaret etmek Cumhuriyeti savunmak olarak anlaşılmıştır Artık bu yanlışları düzeltelim.
Cumhuriyet bilgiyle, teknolojiyle, akılla, çalışarak, üreterek, okuyarak savunulur. Mesele budur
Milli kahramanları ve kurumları, karşı karşıya getirmek veya birbirinin alternatifi gibi sunmak büyük bir felaket olur. Ne kadar çok kahramanımız, ne kadar çok kurumumuz olursa o kadar zengin olduğumuz ortaya çıkar.
23 Nisanda Ankarada Meclis açıldığı zaman, İstanbuldaki Meclis-i Mebusandan farklı bir isim kabul edildi Büyük Millet Meclisi. Cumhuriyetle birlikte bu isim Türkiye Büyük Millet Meclisi adını aldı Büyük olan Türkiye değil; zira büyük ibaresi Türkiyeden sonra geliyor. Büyük olan Millet Meclisidir. Yani bu Meclisten daha büyük bir mevki ve makam yoktur. Çünkü bu meclis, Millet iradesinin tecelli ettiği yerdir
23 Nisan 1920 Cuma günü çekilen fotoğrafa bakıyorum. Kaputlusu, şapkalısı, feslisi, sarıklısı Meclis balkonunda tek vücut halinde
Kimisi İstanbuldan son Meclisten çıkarılarak sürüldükleri Maltadan, kimisi Dersimin dağlarından ve mezralarından, kimisi ilim yuvalarından, kimisi vaaz verdikleri cami ve mescitlerden Meclise katılmışlar Ranzalarda yatmışlar, karavanayı paylaşmışlar İki tane otomobil, biri Gaziye ait
Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Beyin Müsteşarının bineği harbe gidemeyecek kadar zayıf olan bir katırdır
Bakanlık müsteşar ve genel müdürlerinin masaları Avusturyadan vaktiyle ithal edilmiş şeker sandıklarıdır
İstanbul Meclis-i Mebusandan Ankaraya gelmiş olan Selahaddin Adil Bey gaflete düşer ve Mecliste maaşına zam ister. Kıyamet kopar, Meclis ayaklanır. Bu Milletten, bu azap dolu günlerde maaşa zam istemek Selahaddin Adil Bey isteğinden vazgeçer ama bir hafta sokağa çıkamaz.
Bu soylu Meclis, bu şartlarda, İstiklal Harbini yönetir, vatanı kurtarır, Cumhuriyeti ilan eder, devrimleri gerçekleştirir ve kalkınma hamlelerini başlatır.
8 odalı Meclisten, tahta oturaklardan ceylan derili koltuklara terfi ettik O Meclis 7 düvele meydan okumuştu Bu Meclis bir avuç bölücü teröristin işini bitiremiyor...
İlk Meclis Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ve silah arkadaşlarının, ilk Meclisin onurlu üyelerinin ruhları şad olsun.23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyorum
YORUMLAR