Bir milletin bütün sanat faaliyetlerinin, inançlarının, örf ve adetlerinin, fikir yaşayış ve davranışlarının tümü o milletin kültürüdür. Kültür, milletleri meydana getiren en önemli unsurdur ve bir milletin kimliğidir.(1)
Kimliğini bilmeyen, değerlerinden habersiz olan ve ulusal bir kültür oluşturamamış milletler yok olmaya mahkumdur.
Kültürel değerlerimize duyarsız kalışımız bu gün birlik ve bütünlüğümüzün sarsılmasında son derece etkilidir. Bu nedenle Dede Korkutumuzu, Yunus Emremizi, Hacı Bektaş-ı Velimizi, Ahi Evranımızı, Hacı Bayram-ı Velimizi, Karacaoğlanımızı, Dadaloğlumuzu, Fuzulimizi, Mehmet Akifimizi, Bayrağımızı, Vatan Mefhumunu ve Nevruz gibi değerlerimizi birilerinin oynadığı oyunlar üzerine değil her zaman hatırlamaya ve yaşatmaya çalışalım.
Türkler genellikle orta iklim kuşağı adı verilen bir coğrafyada yaşayan, yirminci yüzyılın başlarına kadar tarım ve hayvancılıkla geçinen bir millettir. Takvimleri de bu coğrafya, tabiat şartları ve meşguliyetlerinden doğmuş ve gelişmiştir
Şu halde bu coğrafyada yaşayan Türk Milletinin tarihin derinliklerinden getirdiği en önemli geleneklerinden biri de Nevruzdur.
Farsçada Yenigün anlamına gelen Nevruz eski takvimlere göre yılın ve baharın ilk günüdür. Bu yönüyle Nevruz; birlik, beraberlik ve barışı ifade etmektedir. Türkiyede Nevruz; Yılsırtı, Mart Dokuzu, Mart Bozumu, Sultan Nevruz, Gün Dönümü, Yeni Gün, Ölüler Bayramı olarakta isimlendirilmektedir.
İlkbaharın başlangıcını gösteren Nevruz, Asya ve Ortadoğu ülkelerinde bir çok efsaneye dayanak yapılmıştır.
Eski bir İran inancına göre Nevruz, Tanrının evreni ve insanı yarattığı gündür
Alevi ve Bektaşilere göre Nevruz, Hz. Alinin doğum günü ve Hz. Fatıma ile evlendiği; Şiilere göre Nevruz Hz. Alinin halifeliğinin ilan edildiği gündür.
Nevruzun kökenine ait çeşitli destanlardan bahsedilir. Bunlardan biri Kava adlı bir demirci ustasının zalim hükümdar Dahheke karşı dağlardan nevruz ateşi yakarak başlattığı ayaklanmadır. Diğeri Ergenekon Destanıdır. Destana göre Tatar hanı Göktürklere saldırır ve hepsini kılıçtan geçirir. Sadece Göktürk hanının küçük oğlu ile yeğeni ölümden kurtularak eşlerini de alıp bir vadiye sığınırlar. Bu verimli vadiye Ergene, Sarp; kon, geçit anlamına Ergenekon (sarp geçit) adını verirler. Dört yüz yıl burada yaşayarak çoğalırlar. Vadiden dışarı çıkmak isterler ama geçit bulamazlar. Bir demirci dağlardan birinin demirden olduğunu fark eder. Bunun üzerine dağı eriterek geçebilecekleri kadar bir yol açarlar ve bu yolu kullanarak dışarı çıkarlar. Bu çıkış 21 Mart Nevruz günü gerçekleşir. O günü hiç unutmazlar ve her 21 Martta bir demir parçasını kızdırarak örste döverler ve böylece o günü anımsamaya çalışırlar.
Kim, hangi inancı ve değeri yüklerse yüklesin Nevruz, yeni bir mevsim başlangıcı, yeni bir gündür. Kış boyunca uyuyan tabiatın uyandığı, bitkilere suyun yürüdüğü, hayvanların uyanıp hareket etmeye başladığı bir gün. Cemrelerin düştüğü, kış günlerinin sona erdiği, ilkbahar günlerinin başladığını ilan eden bir gün. Bir bayram, sevinç, barış günü. Bundan dolayı İşte geldi Nevruz, hem gece git hem gündüz denilmiştir.
21 Mart gece ile gündüzün eşit olduğu ve bundan sonra gündüzün uzayacağı gün dönümüdür. Bu anda bahar başlar ve 92 gün 20 saat 4 dakika ve 27 saniye sürer ve yaza ulaşır.
İnanışa göre Nevruz, baharın ilk günü ve yılbaşıdır. Takvimler hep Marttan başlar. Bu sebeple Osmanlılarda mali yıl başlangıcı Nevruz olarak alınmıştır ve hemen bütün kanunnamelerde verginin ilk taksidinin toplandığı andır. Bu durum Cumhuriyet döneminde de 1980li yıllara kadar mali yılbaşı olarak devam etmiştir.
Selçuklu Sultanı Melikşah, devrin uzay bilimcilerini başkent Isfahanda toplamış, lakabı olan Celalüd devleden dolayı kendi lakabıyla anılan Celali Takvimini yaptırmıştır. Şemsi Takvim adıyla da kullanılan bu takvime göre yılbaşı 21 Marttır. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, Nevruz gününü yılbaşı kabul etmiş, vergileri buna göre düzenlemiştir. Ertuğrul Gazi Törenleri, 2.Abdülhamid zamanına kadar (eski takvime göre) Mart dokuzu yani Nevruz günü yapılmaktaydı.
21 Mart 1919da Konyada Ergenekon Bayramının kutlandığını devrin gazetecilerinden öğreniyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Ankara Keçiörende 21 Mart 1922de Ergenekon Bayramı adıyla düzenlenen bir törene katılmıştır. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan Cumhuriyetlerinde 21 Mart 1991den itibaren Nevruz resmi bayram ilan edilmiştir ve bayram kutlamaları devlet töreni durumuna getirilmiştir.
Bütün bu önemli özellikleriyle Nevruz, Türk Dünyasında 2800 yıldır coşkuyla kutlanmıştır ve halen 200 milyonu aşkın Türk topluluklarında sevinç ve neşeyle kutlanmaktadır. Her yıl Manisada yapılan Mesir Şenlikleri ile Söğüt Ertuğrul Gazi şenlikleride bu tarihi geleneğimizin yaşayan örneklerindendir.
Toprak, ateş ve su insanlığın kurulduğundan beri insanoğlunun vazgeçemediği unsurlardır. Nevruz günü sabahleyin ilk iş olarak ateş yakmak, yakılan ateşin üzerinden atlamak, çeşmeden su alınıp eve ve yola serpilmesi, geri kalan suyun ev halkına içirilmesi, ırmak, göl ve akarsu kenarlarında törenler yapılması, su üzerinden atlanması, çeşitli oyunlar oynanması, yarışmalar yapılması, halk oyunları sergilenmesi, mezarlıkların ziyaret edilmesi Türk Dünyası ortak Nevruz uygulamalarıdır.
Nevruz edebiyatımıza da girmiş ve şairlerin şiirlerine konu olmuştur. Devrin hükümdarlarına ve devlet adamlarına sunulmak üzere Nevruziyeler yazılmıştır. 18. yüzyılda yaşamış olan Zaralı Ozan Ali Nebinin Nevruz semahı ilgi çekicidir.
Bu gün dağlar yeşillendi
Sultan Nevruz safa geldin
Cümle kuşlar hep dillendi
Sultan Nevruz safa geldin
Bu gün bahar eyyamıdır
Nevruz Türkün bayramıdır
Gönüllerin Sultanıdır
Sultan Nevruz safa geldin
Allah deyu öten kuşlar
Dua eyler dağlar taşlar
Yeşillendi ağaçlar
Sultan Nevruz safa geldin
Geçti kış döndük yaza
Ali Nebim vurur saza
Kızanlar düştü alaza(aleve)
Sultan Nevruz safa geldin
Asırlardan beri uygulanagelen bu gelenek çeşitli sebeplerden dolayı 1920-1980 yılları arasında pek gündeme taşınamamış, ihmal edilmiştir. Bu ihmali fırsat bilen çevreler Türk dünyasının bu bayramını farklı yerlere çekmeye çalışılmışsa da Türk Milleti buna müsaade etmemiş ve Nevruz bayramını gönlünde yaşatmıya devam etmişlerdir.
Sözlerimi soylu Osmanlı Şeyhülislamı Ebussuub Efendinin bir fetvasıyla bitiriyorum:
Nevruz Mecusi adeti değildir. Nevruz Sultanidir, eğlence ve şenliklerle kutlanmasında dinen bir sakınca yoktur.
YORUMLAR