Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


Ölülere Dua Etmek

03 Nisan 2018 - 13:38

Tarihe baktığımızda, ölüm sonrası ve mevtanın durumuyla ilgili iki anlayış olduğunu görürüz.
Birisi şudur: İnsan ölmüş bu iş bitmiştir. Artık ne cennet vardır, ne cehennem, ne ahiret, ne hesap, ne kitap…
Diğeri de “öldükten sonra insan ruhunu tanrılaştırırdı. Dünyayı ölülerin ruhları idare ediyor” diyerek ruhları putlaştırırdı. Animizm denen putçuluk, ruhçuluk dini türemiştir.

Ya İslam?

Ama İslam dini her şeyde olduğu gibi bu konuda da dini denge noktasına getirmiştir. Ne onların ruhuna tapacaksınız, ne de onları unutacaksınız; onlara dua edeceksiniz.

Kur’an-ı Kerim dirilere vefa göstermek gerektiği gibi ölülere de vefa göstermek gerektiğini söylüyor.
İslam’ın Peygamberi ;
“Dirilere gösterdiğiniz saygıyı aynı ölçüde ölülere de göstermekle mükellefsiniz.”demiş Medine mezarlığına giderek aynen dirilere verdiği gibi ölülere de selam vermiştir:

“Ey mezarlık ahalisi! Selamünaleyküm. Biz de yakında sizin yanınıza geleceğiz ve hep birlikte buluşacağız.”

Ölüye diri gibi selam veren bir peygamber, düşünebiliyor musunuz?
Biz daha dirilere selam veremedik!
Hz. Muhammed bilmiyor muydu onların ölü olduğunu?!

“Diriye selam vermek ne kadar görevse, ölüye selam vermek de öyledir. Bir insanın evini basıp talan etmek ne ise, bir kabir için de durum aynıdır. Ağacı kesilmez, üzerine basılmaz.”

Kısacası, bizim dirilere karşı görevimiz neyse, ölülere karşı görevimiz de aynıdır. Çünkü ortada ölen falan yok.

Büyük Yunus:
“Ten fanidir can ölmez; gidenler geri gelmez,
Ölür ise ten ölür; canlar ölesi değil.” dememiş mi?

Nitekim Türk-İslam geleneğinde mezarlıklar itina edilen,saygı gösterilen yerler olmuştur.
Ölüp gidiyorsak, bir şey duymuyorsak, Cennetin, Cehennemin, ahretin ne anlamı var? Bunu söyleyenler neleri yıktıklarının farkındalar mı? Kur’an-ın bütün meselesi bir hesabın, bir kitabın, ebedi bir hayatın var olduğunu anlatmak değil mi?

ZİKİR DEDİĞİMİZ ŞEY:

“Zikir” dediğimiz hadise nedir?
Allah’ı hatırlamak, O’nu unutmamaktır. Allah’ı aklınızdan çıkarmazsanız, insanı unutmazsınız… Allah’ı ve insanları unutanların dinden bahsetmesi kabil değildir. Dolayısıyla din, unutmama esası üzerine inşa edilmiştir. İmansızlık Allah’ı unutmak demektir. Her şey unutmaktan başlar. Ölü de olsa diri de olsa hiçbir şeyi unutmamaktır.

“Öldü gitti canım, ne olacak?! diyen adam unutmuştur…..”

Hz. Peygamber vefat eden eşi Hz. Hatice’yi unutmuyor hep anıyor:

“KUR’AN MERASİMLERİNİN KAZANDIRDIKLARI
Peki yaptığımız merasimlerin sonuçları nelerdir.?
Bir defa, bir insanı hatırlamak, eşiniz dostunuz sizi herhangi bir yerde, dünyanın öbür ucunda hatırlasa, size selam gönderse, bir anınızı, bir hatıranızı hatırlatsa memnun olmaz mısınız?
Bir de bu Allah adına hatırlama ise, hatırlanma ise, bir de Allah rızası var ise bu işin içinde, o ölünün ruhu ne olur, ben takdir edemiyorum. Bu zaten bizim takdirimizin üstündedir.
Bizim görevimiz anmaktır.
İkinci netice ölüleri anarken kendimizi de anıyoruz. Kendimize geliyoruz. Şu anda birkaç saattir manevi bir hava yaşıyoruz. Bir aşkın bir muhabbetin içindeyiz. Kendimize geldik.
Başka?
Bir tek kişi adına okunmuyor ki bu mevlid. Duada hepimizin ölüleri, bütün geçmişlerimiz anılıyor..”

İBRAHİM GEÇMİŞİNE DUA EDİYOR…
Kur’an-ı Kerim, tevhit ilkesinin bayraktarlarından Hz. İbrahim’in nesli, kendisi, ana-babası ve bütün Müslümanlar için şöyle dua ettiğini bildiriyor:

“Ey Rabbim! Beni ve neslimden gelenleri ibadet ve kulluğun hakkını verenlerden kıl; ve duamı kabul  buyur eyle ey Rabbimiz!
Ey Rabbimiz! Beni,anne-babamı ve tüm inananları hesapların verileceği gün affet!”(İbrahim 1440-41)
Bu kimin duası?
Tevhid peygamberi, peygamberler atası Hz. İbrahim’in…
Demek ki Hz. İbrahim ölmüş anaya, babaya ve diğer geçmişlere dua ediyor…
“Ey Rabbimiz! Bizi de bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi de bağışla ve iman edenlere karşı gönüllerimizde bir art düşünce bırakma. Ey Rabbimiz! Sen gerçekten şefkatlisin, merhametlisin.”(Haşr 5910)
Şu halde sadece ana-babamıza değil, başkalarına da, insanlığa yararlı kimselere de dua etmemiz, onları hayırla yad etmemiz gerekiyor.

NEDEN CENAZE NAMAZI-KEFEN-KOKU?
Ölüyü niçin yıkıyoruz? Neden kefenliyoruz? Neden cenaze namazı kılıyoruz? Neden kefene, mezara güzel kokular sürüyoruz? Neden ölüyü kabirde kıbleye çeviriyoruz?
Bunların hiçbirisi boşuna değil.
“Bizde kefenleme işlemi gelin damat hazırlar gibi bir merasimle yapılır. Kefeni özene-bezene açarız; kıbleye doğru gelmesine varıncaya kadar her şeye dikkat ederiz. İnsana saygı duyan bunu yapar. Onun için, yıkayacaksınız, kefenleyeceksiniz ve ona dua edeceksiniz.”

ÖLÜLER OLMASAYDI ÇEŞMESİZ KALIRDIK.
“Bu memleketi yüzyıllardan beri ayakta tutan değerlerden birisi hayır dua duygusudur… Dedemin ruhuna, babamın ruhuna, anamın ruhuna diye bir memleketin hastaneleri, yolları, köprüleri aklınıza gelen birçok hayrat yeri hep ölüler adına yapılan hayrattır.
Yahu, ölüler için yapılan hayırlar olmasaydı, açıkta kalırdık; hastanesiz kalırdık, yolsuz kalırdık, Süleymaniyesiz kalırdık, camisiz kalırdık, çeşmesiz, susuz kalırdık. Tarihimizde bu iş o kadar önemlidir.

Türk Milleti ölülere saygı üzerine bir medeniyet kurmuştur. Türkiye’de ölülere hayır-hasenat olmasaydı, öldükten sonra karşılığını alma inancı olmasaydı Türk Medeniyeti diye bir şey olur muydu? Ne cami kalır, ne hastane, ne çeşme, ne kervansaray… Ne Selimiye kalır, ne Şehzadebaşı kalır, ne vakıf guraba kalırdı… Hiçbir şey kalmazdı. Bundan daha büyük bir felaket olur mu?”

Ölüm ve cenaze merasimlerinde dar gelirli vatandaşlarımızı da sıkıntıya sokmak büyük yanlıştır.

Bütün geçmişlerimize rahmet diliyoruz.

Cumanız mübarek olsun.


YORUMLAR

  • 0 Yorum