Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


SALTANATTAN CUMHURİYETE

03 Nisan 2018 - 13:38

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 87. yıldönümünü büyük bir coşkuyla kutluyoruz.
Şu tesadüfe bakınız ki Kur’an ayı olan Ramazan ile halkın idaresi olan Cumhuriyet’in kuruluş bayramı buluştu ve kucaklaştı. Oruç bereketi ile Cumhuriyet’in ışığı birbirini destekleyerek toplumumuzun geleceğini aydınlatıyor.
Ne mutlu bizlere ki Cumhuriyet’in bu aydınlığında ibadet ediyor Ramazan’ı yaşıyoruz.
Cumhuriyet sözcüğü, Arapçada toplu durumda bulunan ulus anlamına gelen Cumhur’a dayanır. Cumhuriyet, egemenliğin halka ait olduğu hükümet biçimi demektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1924, 1961 ve 1982 anayasalarının birinci maddesi, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir.” ifadesiyle, Cumhuriyet bir devlet şekli olarak kabul edilmiştir. Oysa Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanına ilişkin 29 Ekim 1923 tarihli yasa, “Türkiye Devleti’nin şekli Hükümet-i Cumhuriyet’tir” ifadesiyle Cumhuriyeti bir hükümet şekli olarak öngörüyordur.
Ayrıca demokrasi ve cumhuriyet kavramları birbirine karıştırılmamalıdır. Cumhuriyet bir şekli, demokrasi ise içeriği ifade etmektedir. 1982 anayasasında, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyet’tir ifadesiyle yetinilmemiştir. Cumhuriyet’in nitelikleri başlığı altında Türkiye Cumhuriyeti “… Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” denerek Cumhuriyet’in içeriği de belirtilmiştir.
Eski Yunan Filozofu Aristo Cumhuriyet’i şöyle tarif eder: “ Devlet, umumun menfaatini gözeterek halkı idare ederse ona Cumhuriyet denir.”
Kısaca Cumhuriyet halkın doğrudan doğruya ya da seçtiği temsilciler aracılığı ile yönetime katılması, yönetimin halka dayanmasıdır.
Doç. Dr. Osman Şekerci’nin ifadesiyle “Cumhuriyet’in nişanı hür düşünce, serbest teşebbüs, kokusuz yaşam, sonuç getiren bağımsız yargı, kitlenin her kesiminde varlığını gösteren adalet ve refah toplumudur. Cumhuriyet bir fazilettir, kanun hâkimiyetidir, halkın idaresinin yönetime yansımasıdır. Halkın en üst olmasıdır. Ulusun refahıdır.
Ey Cumhuriyet seni hizmet kervanında arıyorum.”
Ülkeyi kalkındırmak, milleti yüceltmek için proje üretirken görmek istiyorum. Çalışmanın kutsallığına inanarak yeni iş imkânları ortaya çıkmasını bekliyorum. Bu vatan fabrikalarla, iş alanlarıyla, barajlarla, otoyollarla, limanlarla, sanayi ile, teknoloji ile, üniversitelerle, kütüphanelerle, spor kompleksleriyle, sanat merkezleriyle, araştırma kurumlarıyla süslerken alkışlamak istiyorum.
Cumhuriyetin anlamı halkla buluşması budur.
“Cumhuriyet’in doğal üyesi köydeki çoban, çiftçi, imam, öğretmen, işçi, esnaf ve memurdur. Saltanatın doğal üyesi çıkar peşinde koşan bir avuç menfaat şebekesidir. Biri halkın sesi, diğeri menfaatin rüzgârıdır. Cumhuriyet zevk denizine dalmış, kendinden geçmiş bir avuç insanın naralarıyla varlığını sürdürecekse bu cumhuriyet değil, olsa olsa zevk saltanatının halktan kopmuş sultanlığıdır. Saltanat ve Cumhuriyet birbirine zıt ve düşman iki taraftır.” Asrımız diktatörlüklerin, saltanatların, şefliklerin, padişahlıkların tarihe gömüldüğü bir zamandır. Bu çarpık anlayışları bizim de tarihe gömme zamanı çoktan gelmiştir.”
“Biz sadece hizmet üreten insanları takdire değer buluruz. Hizmet etmeyi bayraklaştıran kutlu insanların yanında yer almak, parazitleri devre dışı bırakmak ilerlemenin ve çağı yakalamanın yegâne yoludur. Bizce bayrak insan, bilimde
yoğrulan, hizmetle kavrulan, barışı kucaklayan, çatışmayı unutturan, yoksulluğun getirdiği sıkıntıları gideren insandır.”
Bu düşünce köklü bir Cumhuriyet anlayışının, evrensel demokrasinin ve insan haklarına bağlı hukuk devletinin en önemli özelliğidir.
Böyle bir anlayışı gökte melekler, arzda insanlar sadece alkışlar ve tebrik eder.
Bu açıdan Cumhuriyet’i İslam’la Kur’an’la çatışan bir düzen olarak göstermeye çalışmak İslam’a ve Cumhuriyet’e yapılabilecek en büyük kötülüktür. Asıl cumhuriyet düşmanlığı bu çarpık anlayışlarda aranmalıdır.
“Bu çağda yarını düşünen, mutluluğunu isteyen, adaletten yana olan, kendi isteklerinin yönetime rahatlıkla yansıtılmasını isteyen hiç kimse Cumhuriyet’e karşı gelemez, Cumhuriyet’e karşı bir düşünce taşıyamaz… “Halkın iradesinin yönetime yansıması” şeklindeki anlayış İslam’ın bütün tavsiyeleriyle alkışlandığı bir yönetim tarzıdır...””
İslam anlayışında halkın sesi, Hakk’ın sesidir; halka hizmet Hakk’a hizmettir.
“’Ben halkın sesi, nefesi, duygusu, yönelimi, arzusu, tercihi ve kabulüyüm’ diyen insan, gerçek Cumhuriyetçidir.”
Cumhuriyet simgeler savaşının değil, uzlaşmanın; ayrılmanın değil birleşmenin; kavganın değil tartışarak anlaşmanın adıdır.
İslam’ın yönetim şekli nedir öyleyse?
İslam’ın yönetim şekli olmaz, devleti ele geçirme düşüncesi bulunmaz. Konuyu yanlış anlamayalım. Devlet bir kamu otoritesidir.
Kamu otoritesinin dini, inancı, ahlakı, adaleti olmaz. Kamu otoritesi bir dinin, inancın yanında yer alamaz. Halkının yararı kamu otoritesinin yararı, halkın zararı kamu otoritesinin zararıdır.
“ Hangi kurum biçimsel yönden değil, işlev bakımından Müslümanların yararını daha iyi sağlıyor ve adaletin gereklerini daha iyi yerine getiriyorsa, İslam’ın yönetimde öngördüğü kurum O’dur. ‘İslam Devleti’ adaleti yerine getiren devlettir. İsim önemli değildir.”
Şu halde;
“Devlet insanın yanında ise, İslam onun yanındadır. Devlet insana karşıysa İslam da ona karşıdır. Devlet ekmeğin mücadelesini veriyorsa, İslam ona tarla olmak ister. Devlet sefaletin üstüne gidiyorsa, İslam ona binek olmak için yarışır. Devlet doğruda koşuyorsa İslam ona yol açar… Ben özgürlük, ben hizmet, ben adalet, ben refah devletiyim diyen devlet, ben İslam’ım dediğinin farkında değil, farkında olmasına da gerek yok. O en üstün devlettir, çağdaştır, hakka bağlıdır, halkın hizmetindedir. Hak ve hukukun egemenliğine kendini adamış bir devletin kendini başka şekilde ifade etmesine gerek de yoktur.”
Zalime gelince;
“Zalimin devleti, milleti, dini yoktur. Çünkü o bir insanlık düşmanıdır. Zalim nerede hangi ülkede olursa olsun İslam onun üstesinden gelinmesini ister… Firavunlar, Neronlar, Stalinler, Hitlerler, Mussoliniler, Burgibular, Suhartolar, Haccalari Miloseviçler; Çavuşeskolar, Saddamlar, Romalılar, Kartacalılar hep böyle” Zulümlerinin sonunda tarihin derinliklerinde yok olup gittiler. Ama milyonlarca insan cesedi, tonlarca gözyaşı ve kan gölüne rağmen.
İnsanlar çok zulümler gördü. ‘Yeter artık’ dedi. Yeni sistem arayışlarını şimdilik Cumhuriyet ve demokraside durdurdu.
Hukuka, insan haklarına, adalete düşman olan bir yönetimi iş başından uzaklaştırmak insanların görevidir. Bu kılıçla, kanla da olsa yapılmalıdır. Ama insanlık uzun ve çileli deneyimlerden sonra kan ve kılıcın yerine Cumhuriyet ve demokrasi denen bir çare bulmuştur. Bugün en güvenli yol budur.
Artık iktidarlar değişirken, yönetimler yenilenirken kafalar kesilmiyor, gözyaşlı akmıyor kan dökülmüyor.
Böyle bir anlayışa İslam nasıl karşı olabilir, Kur’an nasıl hayır diyebilie ki…
Cumhuriyet,’Hırsızlık yapan kızım Fatma bile olsa onu cezalandırırım’ ilkesine teslim olmaktır. Cumhuriyet evinde çalıştırdığı hizmetçinin sigortasız olduğunu anlaşılınca bakanlık görevinden istifa etme anlayışına sahip olmaktır.
Suudi Arabistan Adalet Bakanı:’İslam’da yönetime karşı çıkmak yasaktır. Yolsuzluk, sübyancılık, alkolizm gibi büyük günahları işlese de yöneticiyi iktidardan uzaklaştıramazsınız. Eğer yönetici halkın İslami yoldan ayrılmaya zorlarsa emirlerine uyulmayabilir. Daha ileri gidilmez. Devirmeye izin yoktur. Çünkü yöneteni olmayan toplum fitneye düşer. Fitne, en kötü yönetimden bile kötüdür. O halde yöneticiye itaat şarttır.”diyor.
Bu çarpık anlayış Ortadoğuyu, diktatörlerin, despotların ülkesi, sürüleşmiş insanların vatanı yapan bir anlayıştır. Böyle bir anlayış İslam’dan onay alabilir mi?
Böyle bir anlayışın temsilcileri saltanattan, sömürmekten vazgeçebilir mi?
Hâlbuki:
“İslam Saltanatın her türünü reddetmiştir. Rasulullah’da diğer tüm nebiler gibi saltanatın tüm çeşitlerini reddetmiş, dünyevi önderliği Sefahat ve sömürüye dayanan saltanat üzerine değil, hukukun üstünlüğüne dayanan nübüvvet üzerine bin etmiştir.
Saltanat zulme dost, İslam düşmandır. Saltanat despotluğa, İslam şuraya dayanır… Nebevi yönetimde hukuk yöneticiden, saltanatta ise yönetici hukuktan üstündür. Biri hukuk devleti, diğeri imtiyaz devletidir.”
Elbette imtiyaz devletini eline geçirenler, tüm imtiyazlarını kullanarak halkına güvenen, Cumhuriyeti ilan eden,’Ben meclis olmadan iş yapamam’ diyerek yetkisi halkın temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi’ne devreden Mustafa Kemal Paşa’ya iyi gözle bakmayacaktır.
Saltanatının sallanmaması için Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını İslam dışı, kendisini de dinsiz imansız ilan edecektir.
Peki, asıl gerçek nedir?
Nebevi yönetimi saltanata dönüştüren, sağlığında iken oğlunu veliaht tayin ederek despotluğu hortlatan, Hz. Peygamber’in ciğerparesi Hz. Hüseyin’i şehit ettirerek Bedir Savaşı’nın intikamını aldığını söyleyen, cizye almak için İslam’a girişin önünü tıkayan, Allah’ın özgür olarak yarattığı insanları köleleştiren, devletin gelirlerini şahsi malına ekleyen, Hanedan’ın Müslüman kadınlarını cariyeleştiren, cesetlere zulüm uygulayarak kafa kesme geleneğini yerleştiren, Hz Ali ve taraftarlarına sövme geleneğini icad ederek bunu Cuma hutbelerine taşıyan, Camileri siyasallaştıran, İnsanları diri diri toprağa gömdüren, Harre olayında peygamber şehri Medine’yi yaktıran, Medine’nin sahabe hanımlarına tecavüzü reva gören,Kabe’yi mancınıkla taşa tutturanları halife kabul edeceğiz,hazret diye saygıyla anacağız,hürmetle selamlayacağız!
Öte yandan;
Yetkilerini meclise devrederek ‘egemenlik milletindir’ diyenleri, Cumhuriyeti ilan edenleri, demokrasinin önünü açanları, hukuk devletinin temellerini atanları, ülkesini kölelikten kurtaranları, hürriyet ve özgürlük peşinde koşanları, kalkınma hamleleriyle milletini yüceltenleri, köylünün, öğretmenin, işçinin, memurun çocuklarının, torunlarının bakan, başbakan olmalarını sağlayan sistemi getirenleri, Diyanet teşkilatı kuranları, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tefsirini yaptıranları, Hz. Peygamber’in hadislerini devlet imkânlarıyla Türkçe’ye tercüme ettirenleri de din dışı, İslam dışı ilan edeceğiz! Öylemi!
Rahmetli İsmet İnönü’nün ifadesiyle:Hadi canım sende..
Diktatörlüğün, Irak halkını nereye götürdüğü herkesin gözleri önünde cereyan etti.
Ey büyük Atatürk;
Sana bir kez daha minnet duyuyor ve seni rahmetle anıyoruz. En büyük eserin Cumhuriyet 87 yaşında, dimdik ayakta. Nice 87 yıllar daha gelip geçecek, bu Cumhuriyet daha güçlü, daha güvenli, daha özgürlükçü bir anlayışla yaşamaya devam edecek.
Ruhun şad olsun.
Cumhuriyet Bayramı’nın 87. yılı kutlu olsun.

YORUMLAR

  • 0 Yorum