Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


TANRI'NIN GÜCÜ YOK MU?

03 Nisan 2018 - 13:38

Üniversiteye hazırlık dershanelerinden birinde, bir deneme sınavında şöyle bir soru sorulmuş:
“Tanrı'nın temel özelliği güçlülük ve iyilik değil midir? Oysa içinde yaşadığımız dünya sayısız kötülüklere sahne olmaktadır. Tanrı bu kötülükleri önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor? Öyleyse O güçsüz’dür. Kötülükleri önlemeye gücü yetmesine rağmen kötülükler yaşanıyorsa O 'iyi niyetli' değildir... Paragrafına dayanılarak bu akıl yürütmenin seçeneklerden hangisini gerekçelendirmeye yönelik olduğu soruluyor.”

… Doğru cevap olarak da 'Tanrı'nın var olmadığını' ifadesinin yer aldığı 'C' şıkkı gösteriliyor.”

Eğer burada kasıt yoksa tam bir cehalet örneği…

Aslında bu görüş ünlü filozof David Hume' un 'Tabii Din üstüne ‘Diyaloglar' adlı eserinde şu şekilde yer alır:

Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü? Yetmiyor? Öyleyse O,güçsüzdür.

Yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor? Öyleyse O,iyi niyetli değildir.

Hem güçlü, hem de iyi niyetli ise, bu kadar kötülük nasıl var oldu?'

Bu gibi düşüncelerle 'Tanrı'nın varlığı' hakkında şüphe uyandırılmaya, böylece Allah ile aldatılarak
İnsanlar sömürülmeye çalışılmaktadır.

Kilise'nin karanlık düşüncelerine karşı çıktığı için Roma'nın göbeğinde yakılarak idam edilen
İtalyanların ünlü düşünürü Giordano Bruno(Ö.1600) durumu çok güzel özetlemiş:

'Tanrı iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise
Kendi iradelerini hâkim kılmak için Allah'ı kullanırlar.”diyor.
Bu konuda Kuran-ı Kerim'in açık uyarıları ise şöyle:'İnsanlardan her hangi bir bilgiye, yol göstericidir.
Kılavuza ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışan kimseler çıkabilmektedir.
Bunlar insanları Allah yolundan çevirebilmek için gerdan kırarlar. Bu tipin dünyadaki payı onursuzluktur; ama Kıyamet günü'nde ona yakıcı bir azabı tattıracak(ve diyeceğiz ki):
 
İşte bu senin kendi ellerinle kazanıp getirdiklerindir; Unutma ki Allah’ın kullanırına zulmetme ihtimali asla bulunmamaktadır.” (Hacc 22/8, 9, 10;Ayrıca Bkz; Lokman 31/20)

Allah hakkında bilgisizce konuşanın durumunu gördünüz mü?

'Dolaşın Allah'ın mülkünü. Tavuklar yumurta fabrikası, inekler süt fabrikası, ağaçlar meyve fabrikası. Allah, kocaman kayısı ağacını toplamış, küçücük çekirdeğin içine koymuş...

Hiç bir ressam yeryüzündeki renkler kadar güzel renkler yapamaz. Hiç bir heykeltıraş şu çiçeği canlandıramaz.
Horozlar bağırıyor, köpekler bağırıyor, kuşlar ötüyor, hafif bir rüzgâr ıslık çalıyor…

Yeryüzü orkestra, ilahi bir orkestra... Dinle, ruhun canlansın... İmanın galeyana gelsin... Ayağa kalk, içinden bağır…
Allah’ım ben dinim için ne yapabilirim?..

Bu muhteşem güzelliği başka kim yaratabilir.

Aziz müminler!
'Allah yoktur!' demek öncelikle sorumluluktan kaçmak, Tanrıyı kullanarak dünyayı sömürmeye kalkmaktır. Katiller yargılanmayı, suçlular sorgulanmayı, hırsızlar muhakeme edilmeyi ister mi?

Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Biz emaneti/sorumluluğu göklere, yeryüzüne ve dağlara sunduk ve onlar emanete ihanetten kaçındılar; nihayet onu insan yüklendi:
Ne var ki, o da zalim ve cahil biri olup çıktı.” ( Ahzap 33/72)

Şu halde insanoğlu, ilahi emanete sahip çıkmayarak cahil ve zalim biri olmuştur. Evrene, insana, toprağa ve tüm canlılara zulüm etmiştir. Havayı kirletmiş, suyu zehirlemiştir...

Nasıl mı?
'Bir gün çelimsiz, küçük bir kız çocuğu sokağın köşesine oturmuş dileniyordu. Üzerinde yırtık pırtık giysiler vardı; yüzü gözü kir pas içinde, perişan bir haldeydi, yanından genç, iyi giyimli, varlıklı bir adam geçti. Kızı fark etmişti ama belli etmemek için dönüp bakmadı bile. Lüks evine geldi, çok güzel hazırlanmış akşam sofrasına oturdu. Fakat az sonra o fakir kız aklına geldi. Duyguları bir şeylere itiraz ediyordu.
Sonra kolay yolu tercih etti ve itirazlarını Allah’a yöneltti.
“Böyle bir şeyin olmasına nasıl müsaade ediyorsun? Neden o küçük kıza yardım için bir şeyler yapmıyorsun tanrım?' dedi.
Sonra vicdanının derinliklerinden gelen şu cevapla irkildi:
Yaptım!.. Seni yarattım ya!”

Allah daha ne yapsın?
Sorumluluktan kaçan ve her fırsatta tanrıyı suçlayan bir kimse zalim değil mi?

Değerli kardeşlerim!
Allah bize verdiyse bizde başkalarına vereceğiz, paylaşacağız. Ama biz fakir fukaraya ekmek veriyor, pasta ve böreği kendimiz yiyoruz. Hayır, pasta ve böreği başkalarına vermeli, ekmeği biz yemeliyiz, biz...

Üzüm asmasına dikkatinizi çekiyorum:
Üzüm asması kökleriyle çamur yiyip, dallarıyla bizim için çok güzel, tatlı, kokulu üzümler veriyor. Çalı çırpı ile beslenen hayvanlar bize et veriyor, süt veriyor.

Allah bize ne demek istiyor bir düşünelim?
Allah zalim değildir, adildir. Asla yarattıklarına zulmetmez, kötülük yapmaz. Bunu bizzat Cenab-ı hak kendisi söylüyor:
'Şunu iyi bilin ki, Ben kullarımıza asla zulmetmem' diyor.(Kaf 50/29; Hud 11/101).

'Utanç verici bir iş, bir kötülük yaptıklarında, onu Allah'a izafe ederler. Ey elçimiz de ki: "Allah asla kötü bir şey emretmez. O halde kötülüğü Allah'a nasıl yakıştırıyorsunuz?" (Araf 7/28)

Tekrar edelim, Allah asla kötü bir şey yaratmaz. Ancak yarattığı şeyler iyiliğe de kötülüğe de alet edilebilir. Üzümden üzüm de şarap da yapıldığı gibi...

Sorarım size, şarabı kim yapıyor? Allah mı insan mı? Gelin insanları aldatmayalım... Her şey insanda başlıyor insanda bitiyor.

Nitekim yüce Allah buyuruyor:
"İnsanların kendi yaptıkları yanlışlar yüzünden karada ve denizde felaketler yaygınlaştı... (Rum 30/41)

Felaketlerin kaynağı kimmiş? Allah mı, insan mı?
Buna rağmen rahman ve rahim olan Rabbimiz diyor ki:
Sizin başınıza gelen her felaket, kendi ellerinizle yaptıklarınızın bir sonucudur. Bununla birlikte bu felaketlerin birçoğunu da Allah af ediyor." (Şura 42/30)

Ya birde affetmeseydi ne olurdu halimiz?

Burada Albert Einstein’ın şu sözünü hatırlayalım:
'Dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil, sayıları daha fazla olduğu halde, seyirci kalıp hiç bir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yer alır.

Sorumsuzluk, neme lazımcılık, vurdumduymazlık, bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı bizi perişan ediyor.

Aziz müminler!
Allah'ın özene bezene yarattığı yeryüzüne geleceksin, doyumsuzca yiyeceksin, içeceksin, suyu kirletecek havayı zehirleyeceksin, fakir ve çaresiz insanlara dönüp bakmayacaksın, tabiattan, felaketlerden ibret almayacaksın, kan dökeceksin, onun bunun hakkını gasp edeceksin. Nemrut firavun gibi saltanat  sürecek; Hamam , Ebu Cehil gibi yaşayacak, insanları sömüreceksin.Sonra da 'Tanrı'nın gücü kötülükleri önlemeye yetmiyor mu?' diye felsefe yapacaksın!..

Kardeşim Allah seni kâhyan mı?
Her şeyi dejenere ediyoruz, herşeyi harcıyoruz, herşeyi perişan ediyoruz... Sonra da - hâşâ - faturayı Allah’a kesiyoruz.

Yok öyle yağma!..
Kısaca günümüzün şeytanlaşan dünyasında ne temiz hava, ne temiz su, ne temiz gıda kalmıştır. Bütün canlılar tabiatı bu hale getiren insandan şikâyetçidir.

İslam’a göre, insanın özü Allah'ın nefesidir ve Allah insana Şah damarından daha yakındır. (Kaf 50/16). Şu halde Allah'ı inkâr eden kendini, özünü de inkâr eder. Tabiata yabancılaşma, doğaya yabancılaşma, kendimize yabancılaşma özümüze yabancılaşmadır. Doğal dengenin bozulması insan fıtratının da bozulması demektir.

Bugün genlerle oynanmakta, doğal gıdaların genleri bozulmaktadır. Böylece Allah'ın milyonlarca nimet ve güzellikte donattığı dünya, bir şeytani cehenneme çevirmektedir.

Her türlü haram yiyiciler, zalimler, caniler, köşe dönücüler, inanç sömürücüleri, fuhuş, kumar, uyuşturucu tacirleri şeytanlaşan dünyamızda şeytanın adına iş görmektedirler.

Bir de nesebin bozulmasını düşün!

Sperm bankası kanalıyla babasız doğan çocukların cehenneme çevirdiği bir dünya... Baba, dede, nine, amca, dayı, hala, teyze sevgisinden mahrum kalan nesiller...
Sonra anasını yatakta doğrayan, çocuklarını uyurken boğan, öz kardeşini kendi eliyle kurşunlayan, arkadaşının başını testereyle kesenler...
Böyle bir dünyayı kim icat etti?
Allah mı, Peygamberler mi?
Birde bu dünyayı böyle bir kafa idare ederse,
Allah korusun düşünmek bile felaket…
Allah'ım her türlü kötülükten sana sığınırız...


YORUMLAR

  • 0 Yorum