Reklam
Ahmet Kocabaş

Ahmet Kocabaş


TÜRK MİLLETİ:2015

03 Nisan 2018 - 13:38

 

Türkler Olmasaydı:

Kuzey Afrika´nın soylu evladı Malik b. Nebi´nin, “Geçmişte Türkler olmasaydı bugün İslam dünyası olmazdı” dediğini hatırlıyorum. Bu önemli bir tespittir.

Mısırlı tarihçi Muhammed Harb, Osmanlı-Türk düşmanlığıyla gıdalanmış, Arap ırkçısı hatta Baascı düşüncelerle yetişmiş bir akademisyendi. Tarih doktorası yapmak üzere Türkiye´yi gelmiş, “Mısır açısından ne karanlık dönemler olduğunu” ispatlamak için Yavuz´un mısır seferini doktora tezi olarak ele almıştı.

“Konuyu incelemeye başlayınca emperyalistlerin anlattıkları gibi olmadığını gördü…

Muhammed Harb bilge bir tarihçidir. Diyor ki: ‘Osmanlı olmasaydı, Irak günümüzde Acemleşir ve tamamen Şiirleşirdi. Bütün Kuzey Afrika da Hıristiyanlaşır, dilleri de İspanyolca ve Fransızca olurdu…” (1)

Mısırlı tarihçi Muhammed Harb´in bu ifadeleri son derece anlamlı ve önemlidir. Eğer Türkler İslam´a destek vermeselerdi İslam, tarihteki bu önemli yerine ulaşamazdı. Aynı şekilde Türkler Müslüman olmasalardı bu kadar şerefli bir yere gelemezlerdi. On dört asırlık İslam medeniyetinin on iki asrında Müslüman Türk damgası var.

Bu çok önemli bir olaydır.

İran, Sasani Devleti´nin bilmem kaçıncı bin yılını öğünerek kutluyor. Yunanistan, Helen kültürünün kalıntılarıyla dünyaya meydan okuyor. Biz ise ha bire tarihimizi kötülüyoruz. Yanlış şeyler bunlar.

Peki, tarihimizi yeterince tanıyor muyuz?

Türkler Çok Eski Millettir:

“Türklerin tarih sahnesine ilk defa çıkış yeri Orta Asya´dır. Bilinen tarihimiz tahminen iki bin beş yüz yıllıktır. Fakat yapılan kazılarda elde edilen bilgiler, Türk tarihinin zamanımızdan altı-yedi bin yıl öncesine kadar gittiğini ispat etmektedir. Türk milleti çok eski bir kavimdir…” (2)

Türk Milleti´nin tarihini daha da ileri götürenler vardır:

“Bizim tarihimiz on bin yıllıktır… En az on bin yıllıktır. Hatta yeni buluşlar bunu inanılmaz eskilere, 80 bine kadar götürmektedir. İnanılmaz bir şey… Tarihin en eski milletiyiz ve dilimiz tarihin en geniş ve en eski dilidir…” (3)

Türklerin kökeninin Nuh Peygamber´e dayandığı da söylenir:

“Türkler, dünyanın en eski kavimlerinden biri… Kökenlerinin Nuh Peygamber´in oğullarından Yafes´e dayandığı söylenir. Kullandıkları dil çağlar boyunca büyük ölçüde değişime uğramakla birlikte, Gök-Türk lehçesi olarak bilinen saf biçiminin en az dört bin yıllık bir geçmişi bulunmaktadır…” (4)

Türk Milleti´nin kökenini araştırmaya devam edelim:

“Herodotos´un milattan önce V. Yüzyılda doğu kavimleri arasında zikrettiği bir kavim için kullandığı Targita isminin Türk Kelimesinin ilk şekli olabileceği ileri sürülmüştür. İskit topraklarında oturdukları söylenen Tyrkaeler, Tevrat´ta adı geçen Yafes´in torunu Togharma, eski Hint kaynaklarında bildirilen Turukhalar, Thraklar ve Troialılar´ın Türk adını ilk defa taşıyan Kavimler olduğu sanılmıştır…” (5)

Özetle söylemek gerekirse:

“Türklerin köklü ve çok zengin bir tarihe ve kültüre sahip olması nedeniyle birçok bilim adamı ‘Türk´ adının nereden geldiği hakkında araştırmalar yapmış, bu araştırmalar sonucunda Türk adı ilk defa İÖ. 14. Yüzyılda ‘Tik´ ya da ‘Tikler´ adıyla geçmeye başlamıştır. Diğer bir görüşe göre ise Türk adının İÖ. 14. Yüzyıldan önce de var olduğudur. Zira Türk Milleti´nin tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir…” (6)

Bu tespitlerle hamaset yaparak Türkler olmasaydı tarih olmazdı falan demek istemiyorum. Sadece Türk Milleti´nin eski, köklü bir millet olduğunu hatırlamak istiyorum.

Türk Kelimesinin Anlamı:

“Türk kelimesine kaynaklarda çeşitli anlamlar verilmekle birlikte 1911 yılında neşredilen Uygurca bir belgede ‘kuvvet ve güç´ manasına geldiği görülmektedir.” (7)

“Türk gibi güçlü ve kuvvetli” ifadesi de sanıyorum buradan geliyor. Buradaki güç, kaba bir kuvveti değil, şefkatli bir otoriteyi sembolize ediyor.

“Türk adı, 542 yılında tarih sahnesine çıkan ve 552´de bağımsızlığını ilan eden Göktürk (Kök-Türk) Devleti´yle resmi bir kimlik kazandı. Aslında bu devletin adı Kök Türk değil Türk´tü ve bazen yazıtlarda Türük şeklinde yazılıyordu…” (8)

Kısaca Türkler, uzaydan gelmiş, toprak altından birdenbire çıkmış bir millet değildir. Tarihin derinliklerine uzanan, geleneği olan, kültürü bulunan köklü, büyük ve önemli bir millettir.

Mehmet Akif´in ifadesiyle:

“Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:

Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!

Kap karanlıkken bütün afakı insaniyetin,

Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin;” (9)

İslam ve Türkler:

“Türklerin milli bünyelerine ve karakterlerine uyan İslam dinini kabul etmeleri, onlara yeni bir atılım gücü kazandırdığı gibi milli varlıklarını muhafaza etmede de önemli rol oynadı…” (10)

Daha IX. Yüzyılda Cahız, Türklerin İslam´ın yardımcısı ve halifelerin en yakın adamları olduğunu söylemektedir. (11)

“Türklerin Müslüman olmaları, Türk ve İslam tarihinde olduğu kadar dünya tarihi açısından da büyük bir olaydır. Türkler İslam dinini, İslam Devleti´nin siyasi hâkimiyetinde kalarak değil, uzun bir tanıma devresinden sonra kabul etmişlerdir.”  (12)

Sonuç olarak Türk Milleti Müslüman olmakla kendini bulmuş ve Türk-İslam medeniyetinin doğmasına neden olmuşlardır.

Türkler Anadolu´da:

Anadolu zorla değil gönülle fethedildi.

Bizans´ın ağır vergilerinden, adaletsizliğinden, rüşvet ve yolsuzluğundan, tekfurların zulmünden bıkmış olan halk adeta Türklerin Anadolu´ya gelmesini hasretle beklemişlerdir. Çünkü Türklerle birlikte adalet, insanca yaşama, kamu düzeni ve güveni de Anadolu´yu gelmiştir. (13)

Anadolu öncelikle Türkistanlı gönül erleri tarafından adalet, hoşgörü ve sevgiyle yoğurularak fethedilmiştir. Mevlana, “Biz bu topraklara sevgiden başka tohum ekmedik”, diyor. Anadolu´ya “Yaratılanı Yaratan´dan ötürü sevenlerin” nefesleri hayat verdi. Bu nefesleri besleyen din, sevgi, rahmet ve adalet olarak tüm Anadolu insanını kucakladı.

Sonra ne oldu?

Sonra Anadolu Siyasi açıdan da fethedildi.

26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferiyle Anadolu kapıları Müslüman Türk´e açıldı. Anadolu artık Müslüman Türk Milleti´nin Anavatanı oldu. 29 Mayıs 1453 İstanbul´un fethiyle Anadolu´nun kalbine ‘Türk Vatanı´ mührü vuruldu. Çanakkale Destanı´yla Anadolu´nun Müslüman Türk vatanı olduğu dünyaya ilan edildi. İstiklal Harbi´yle Anadolu´nun ‘Ebedi Türk Vatanı´ olduğu son kez yedi düvele duyuruldu.

Anadolu pahalı bir ülkedir.

Anadolu kolay vatan olmadı. Yüz binlerce şehide ve gaziye mal oldu. Anadolu´nun bedelini ödemeyenler bu coğrafya da barınamazlar. Türk Milleti, Anadolu´nun bedelini en son Çanakkale ve İstiklal Harbi´nde Kınalı Kuzularının canlarıyla, kanlarıyla ödedi.

Türk Vatanı:

“Milli Savunma Bakanlığı´nda 1500´lü yıllarda yapılmış, Avusturya´da orijinali olan bir harita var. ‘Osmanlı İmparatorluğu´ diye hiçbir yerde yazmıyor. ‘Turkish Empire= Türk İmparatorluğu´ diye yazıyor. Dolayısıyla bu coğrafya da yaşayanların kimlikleri ne olursa olsun ortak adı Türk´tür.”

Bu ifade Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz´ın Meclis´te yaptığı bir konuşmadan alınmıştır. (14)

O dönemde Avrupalı, Anadolu´ya Müslüman Türk Vatanı, İslam Kültürüne de Türk Medeniyeti olarak bakıyordu. İslamı seçen herkesi, kimliği ne olursa olsun, Türk olarak görüyordu. O dönem de:

“Türk şarkıları moda olmuştu. 1724´de Fatih´in hayatına dair Londra´da üç bölümlük bir opera sahneye kondu. Haendel ‘Timurleng´ adlı bir oratoryo besteledi. Mozart´ın ‘Türk Marşı´, ‘Saraydan Kız Kaçırma´ gibi eserleri Türklere duyulan hayranlığın ifadesiydi.” (15)

Müslüman Türk Medeniyeti:

Burada şunu sormak istiyorum:

Osmanlı Devleti nereyi Türkleştirdi, kimi zorla Müslüman yaptı? Osmanlı iki kaynaktan besleniyordu; biri Orta Asya bozkırları, diğeri Mekke-Medine çölleriydi. Türk Milleti´nin gövdesi Orta Asya´da oluştu; ruhu Mekke-Medine´den geldi ve o gövde bu ruha göre şekillendi. (16)

Orta Asya bozkırlarıyla Mekke-Medine çöllerinin yoğrulmasından muhteşem bir medeniyet doğdu:

Müslüman Türk Medeniyeti.

Bu medeniyet sayesinde mesela:

“Büyük hükümdar Kanuni Sultan Süleyman devrinde Osmanlı İmparatorluğunun sınırları Kuzey de ‘Tuna´ ve ‘Sava´ nehirlerine, güneyde Hint okyanusu ve Nil havzasına, doğu da Kafkas sıradağlarına, batı da Atlas dağlarına kadar uzanıyordu.

Kanuni devrinde Osmanlı İmparatorluğunun idaresinde bulunan topraklar 14.893,000 km2 idi. Yani 1.998,000 km2 Avrupa, 4.169,000 km2 Asya, 8.726,000 km2 Afrika.

Osmanlı İmparatorluğunun donanması, 2000´i aşkın harp gemisinden müteşekkildi…” (17)

Bu Osmanlı Devleti´nin ulaştığı maddi gücüydü, bir de manevi gücü vardı. Bu güç sayesinde de:

Kazakları, Özbekleri, Kırgızları, Türkmenleri, Azerileri, Çerkezleri, Lazları, Kürtleri, Ahıskalıları, Gürcüleri, Arnavutları, Bulgarları, Macarları, Uygurları, Kıpçakları, Boşnakları, Muhacirleri, Karabağlıları, Abhazyalıları, İnguşları vb. hatta Yahudileri, Hıristiyanları, Ermenileri, Rumları, Arapları arsılarca tek bayrak, tek vatan, tek devlet çatışı altında buluşturmuş ve üç kıta da adaletle yönetmiştir. Farklılıkları vahdete dönüştürmüş ve bütün insanlığı şefkat ve merhametle bağrına basmıştır.

İşte bu güç, bu Medeniyet Osmanlı Devleti´nin düşmanlarının gözünü korkuttu. Osmanlı halkı tarihinden koparılmalı ve birbirine düşürülmeliydi.

Tarihçi Mehmed Niyazi şöyle diyor:

“İngiliz tarihçi Arthur Sharaton, ‘Mimar Sinan Biyografisi´ adlı eserinde Türk tarihiyle ilgilenen Avrupalı tarihçilerin biricik emellerinin Türkleri tarihlerinden koparmak olduğunu yazıyor…” (18)

Mehmed Niyazi´den bir tespit daha yapalım:

“Sovyet Rusya güçlüyken Avrupalıların bize ihtiyacı vardı. Bu dönemde Churchill şöyle derdi: ‘Aman Türkiye´yi dikkat edin; kilosu altmışı geçti mi yağını alın; elliden aşağıya düştü mü serum takın! Artık Rusya ceberutluğunu yitirdi; Avrupa´nın ihtiyacı kalmadığından bizi hedef tahtasına oturttular.” (19)

Dünde böyleydi, bu gün de böyle. Dost dosttur, düşman da düşmandır.

Neden bu medeniyete düşmanlar?

“Asırlarca farklı dinlere ve mezheplere inanan, farklı dilleri konuşan, farklı ten renklerine sahip insanları bir arada yaşatma tecrübesi kolay kazanılacak ve kolay unutulacak bir tecrübe değildir…” (20)

Tarih şahittir ki, ancak bu millet, böyle bir tecrübe şansını yakalamış ve bunu başarmış büyük bir millettir. İşte bu, millet düşmanlarını rahatsız ediyor ve bu milleti parçalamanın yollarını arıyorlar.

 Gençlerimizi kan bağlarından daha üstün gelen ideolojik fikir bağlarıyla bağladılar. Evlatlarımızı yanlış kalıplar içine sokup mengenede sıktılar. Neslimiz kendine gelmesin diye onları ya batıya, ya doğuya veya Amerika´ya Rusya´ya kapı kulu yaptılar. Bu yeterli olmayınca, birbirine kırdırdılar.

“Ayrılmayacak kadar içice geçmiş bir toplumda, kimliklere göre farklı kurumlar ve coğrafyalar oluşturmak kadar dehşetli bir patlayıcı madde yoktur…” (21) 

Şimdi de bunu deniyorlar.

Sağ ile solu vuruşturdular olmadı, Alevilerle Sünnileri tahrik ettiler tutmadı, şimdi de Türk Kürt birliğini dinamitliyorlar. Oynanan oyun bu.

Tam bu noktada şairin diliyle diyorum ki:

“Kalk yiğidim, yine dağ başını duman aldı…

Parçalandı bir kıtanın toprakları,
               Aslan payını aslan olmayan aldı…
               Kalk yiğidim, yine dağ başını duman aldı.”(22)

Kalk be yiğidim kendine gel artık.

Şimdi ne yapıyorlar?

Müslüman Türk Milleti´nin iman birliğini, yürek birliğini iyi bilenler boş durmuyorlar, bölüyorlar, parçalıyorlar. Etnik kimlikleri öne çıkarıyorlar.

Önce kalplerimizi böldüler, sonra fikirlerimizi ayırdılar. Ardından bizi birbirimize düşürdüler. Kardeşi kardeşe kırdırdılar. Şimdi kaderlerimizi ayrı çizmek istiyorlar. Bir bedendeki kollarla ayakları ayırmak istiyorlar. Bir baştaki iki gözü ayırmak istiyorlar. Bu kâbusa karşı bir haykıracak yok mu? Etnik ırkçılıklarla milletimizi paramparça edenlere dur diyecek yok mu? (23)

Biz dünyaya gelirken milliyetimizi ve kimliğimizi seçerek gelmedik. Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Boşnak olarak doğmamız bir takdiri ilahi, bir kaderdir. Bir insanı kaderinden dolayı suçlamak en büyük ilkelliktir.

Mevlana diyor ki: “Şeytan birini yoldan çıkarmak istedi mi, önce onu mensup olduğu topluluktan ayırmak için çalışır… Ayırdıktan sonra da istediği yöne çeker. Bir toplumda birlik içinde olanlar, birlikte hareket edenler, birbirlerini sevenler, birbirinin kusurlarını hoş görenler, birlikte huzur içinde yaşamaya layık olanlardır.” (24)

Biz bu vatanı Alevisi, Sünnisi, Kürt´ü, Çerkez´i, Laz´ı, Pomak´ı, Gürcüsü, Zazası, Türk Milleti olarak birlikte kurduk. Diyarbakırlı Edirneli, Mardinli Rizeli, Hakkârili Muğlalı şehitler beraber yatıyor Çanakkale sırtlarında.

Burası Anadolu, burası Türkiye, burası sevgiyi harman yapanların, kanlarıyla toprağı yoğuranların vatanı, bu topraklarda kin, nefret, bölücülük, bağnazlık, ihanet ve fitne barınamaz. Burası yiğitler toprağı, şehitler ocağı.

Bu ülke bizim, bu topraklar bizim, bu bayrak bizim, bu ezanlar bizim. Bu coğrafya da sen ben yok biz varız biz. Ve biz birlik olmak için varız. Bir Edirneliyiz, bir Şırnaklıyız, bir Sinopluyuz, bir Muşluyuz. Biz hep beraber Türk Milletiyiz.

Elimizde kalan son vatan coğrafyasına canımız pahasına sahip çıkacağız. Çünkü başka Türkiye yok.

Türk mü Türkiyeli mi?

Tarihin en eski Milletini, Nuh Peygamber´in soyundan geldiği nakledilen, tarihte 16 büyük İmparatorluk kurmuş olan, İslam´ın bayraktarlığını yapmış olan bir Milletin kurduğu Osmanlı Devleti´ni yedi düvelin et satırına yatırıp parça parça doğrayanlar, kalan son kısmına ‘Türk Milleti´ dediler. Şimdi ise ‘Hangi Türk Milleti?´ sizin ‘Türk Milleti´ olmaya hakkınız yok. Siz Türkiye halklarısınız diyorlar. Sonra o halkları ayırmanın, birbirine düşürmenin kapısını aralıyorlar.

İşte PKK terörünü görüyorsunuz. 30 yıl içinde 30 bin insanımızın kaybına yol açan bu kanlı isyanın esas maksadı, ülkemizin bir kısmını bölmektir. Milli bütünlüğümüzü parçalamaktır.

Orta Doğu´da Osmanlı Devleti´nden koparılan ülkelere bakın, nasıl birbirinin boğazına sarılıyorlar. Tablo çok korkun!. Çoluğu çocuğu denizde boğularak nereye kaçıyor bu ülkelerin insanları? Biz de mi böyle olalım?

Türk Bir Davanın Adıdır:

 Türk demeyelim Türkiyeli diyelim, Türk milleti demeyelim Türkiye halkları (Türk Halkı müstesna) diyelim, Türk bayrağı, Türk ordusu demeyelim, Türkiye bayrağı, Türkiye ordusu diyelim. İyi de neden? Kürt diyorsun, Kürt milleti diyorsun, Kürt sorunu, diyorsun da Türk milleti neden demiyorsun? Türk Milleti´nden, Türk Bayrağı´ndan, Türk Ordusu´ndan niçin rahatsız oluyorsun? Yoksa Türk kelimesini yavaş yavaş kaldırmanın hesabını yapanların oyununa mı geliyorsun? İstiklal Marşı´ndan rahatsız olanlar var bugün.

Şunu unutma: Türk gitti mi Kürt de gider. Türk gitti mi her şey gider. Tarih gider, ülke gider, kimlik gider.

Tarihe bakın Türk´ün karşıtı hiçbir zaman Rum, Ermeni, Fransız, İngiliz, Arap gibi etnik ırki topluluklar değildir. Ya nedir? Türk´ün karşıtı ‘gâvur´ dur, gâvur. Yani Müslüman olmayan. Mesela Paris´te bir Fransız Müslüman oldu mu, Ona, orada ‘Türkleşti´, ‘Türk oldu´ derler. Kısaca Türk, ırki bir milletin adından öte bir davanın adıdır. (25)

Yani Türk bir kimliktir. Bir şemsiye kavramdır. Sadece bir ırkın adı değildir.

Bu konu da Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu diyor ki:

“Afrika´ya, Balkanlar´a, Avrupa´ya, Asya´ya gidin ‘Türk´ denildiği zaman yabancıların anladığı ‘Müslüman´ demektir. ‘Müslüman´ dediğin zaman da önce akıllara ‘Türk´ gelir. Çünkü bin sene Batı dünyasının karşısında Müslümanlık adına çarpışan, onu müdafaa eden hep Türkler olmuştur. Bin senedir bu böyledir. Bunun böyle olmaması için çalışıyor ama hala da böyledir…” (26)

Kimliğimizdeki Türklük ile Müslümanlığı ayırmak bir Amerikan oyunudur. Türk´ü Müslüman lafına, Müslüman´ı Türk lafına düşman ettiler.” (27)

Sonuç:

Yapılacak olan iş şudur: Eski bağnaz düşüncelerin değil yeni açılımların, korkutmanın değil sevdirmenin, baskı ve şiddetin değil hoşgörünün, küsmenin ve kızmanın değil kucaklaşmanın, herkesin kimliğiyle, kişiliğiyle beraber özgürce yaşadığı, birbirine saygı duyduğu, Kürdün de, Çerkez´in de, Laz´ın da, güven içinde hayatını sürdürdüğü bir Türk Milleti, bir Türkiye oluşturmak.

Çok mu zor acaba?

Nitekim Yüce Allah da şöyle buyuruyor:

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, birbirinizle tanışmanız, yardımlaşmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Fakat şunu da unutmayın: Allah katında en üstün olanınız, O´nun emir ve yasakları konusunda en sorumlu, en duyarlı, en bilinçli olanınızdır. Şüphesiz Allah Âlim´dir, Habir´dir.” (Hucurat  49/13)

Hz. Peygamber de: “Siz Âdem´in çocuklarısınız… Ey insanlar kardeş olun…” buyuruyor. (28)

Şu halde Allah, kavga etmek için değil, tanışmak ve yardımlaşmak için bizleri boylara, soylara, kabilelere ayırmış. Falan sülalenin, filan kabilenin bir üstünlüğü yok. Allah´ın emir ve yasakları konusunda kim daha duyarlı ise o üstün. Peygamber de Âdem´in çocukları olduğumuzu ve kardeş olmamız gerektiğini söylüyor. Şu halde biz, hepimiz aynı atadan, aynı kökten gelen kardeşleriz.

Sözlerimi kendisi Arnavut olan Mehmet Akif Ersoy´un bir dörtlüğü ile toparlıyorum:

“Sahipsiz olan memleketin batması haktır:

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.

Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…

Uğraş ki: Telafi edecek bunca zaman var.” (29)

Sözlerimi Köy Hocamızdan öğrendiğim güzel bir dua ile bağlıyorum:

“Rabbim bizi, Halil İbrahim milletinden, Muhammed ümmetinden ayırma.”

YORUMLAR

  • 0 Yorum