Ülkemizde her yıl sonuna doğru memurların gelecek yılda alacağı maaş ve ücretler enflasyon ve devlet olanakları göz önüne alınarak tekrar belirlenir. Katsayılar güncellenir. Bununla birlikte devletin alacağı vergiler , tapu harçları, resmi işlemlerde kullanılan damga vergileri, trafik cezaları, her türlü üniversite harçları, kira muafiyetleri… vb. o güne uyarlanır, güncellenir. Zaman zaman da yıl sonu falan beklenmeden telefon, elektirik , doğalgaz, benzin ,mazot fiyatları güncellenir. Çünkü bizde devletin harcamaları daima çoktur. Geliri ise azdır. Bu fark ya dış ülkelerden borç bularak, ya da bir şekilde dolaylı vergilerle (Eskiden bunlara zam denirdi) güncelleme yapılarak devletin açıkları kapatılır. Bu durum üretimi az tüketimi çok toplumlar için gayet normaldir. Eğer devlet yine de işin içinden çıkamazsa elinde avucunda ne varsa satmaya-yani özelleştirmeye- başlar. Bu iş tıpkı bir aile yönetimi gibidir.Borca batan bir aile ne yapar? Arabasını, tarlasını satar, olmadı evini, nesi var nesi yok geçtiği fiyata satıp düzlüğe çıkmak ister. Ülkeler için de böyledir. Bakın bu gün Yunanistan ve İtalya da durum tıpkı böyledir. Yüz sene önceki Osmanlı’da da böyleydi. Osmanlı’nın her türlü gelirlerine yabancılar el koymuştu. En sonunda da ülkeye el koydular. Ekonomide böyle.
Güncelleme dedik nereye geldik? Son günlerde tartışılan konu 4+4+4 dür. Nedir bu 4+4+4? Tabiî ki Galatasaray Futbol takımının taktiği değil. Eğitim sistemimize getirilen , getirilmek istenen yeni sistemin adıdır bu. Şöyle hafızamı yokluyorum da 10 yıldan bu yana kesintisiz bir iktidar var. Yani istikrar var. Çok güzel. Fakat yanılmıyorsam 5. Milli Eğitim Bakanı görevde. Yani Milli Eğitimde istikrar olduğu pek söylenemez. Eğitimimiz hemen hemen 2 yılda bir güncelleniyor. Her bakanımız eline kocaman bir silgi ve kalem alıyor. Önce siliyor sonra yazıyor. Siliyor, yazıyor, siliyor, yazıyor. Çoğu kere kendi yazdıklarını bile siliyorlar. Peki çocuklarımız ne oluyor? Bu güncelleme ekonomideki güncellemeye benzer mi? Düşünmek gerek.
YÖK kalkacaktı. İlk hükümet proğramında vardı. Hala yerinde dağlar gibi maşallah.
İlköğretimden sonra yapılan LGS kalkacaktı. Altı, yedi ve sekizinci sınıflarda yapılır hale geldi. 4-5 yıl uygulandı mı bilmem tekrar iptal edildi, sadece sekizinci sınıfta yapmaya başladılar.
Şimdi de tekrar tüm sınavların kaldırılacağından bahsediliyor. Liseye geçişte not sistemine ve öğretmen tavsiyesine geçilebilir mi? Halbuki bu sistem 1993-1997 yıllarında Süper Liselere girişte uygulandı. Çok da başarısız oldu. Bir sürü gariplikler, ucubeler ortaya çıktı. İptal edildi. Bunu bilmeyen mi var? Açıp geriye bir baksınlar.
Üniversiteye girişte katsayı gariplikleri vardı. Onlar şimdilerde kaldırıldı. Peki iyi mi oldu? Herkes istediği yere gidebilsin, istediği okulu yazabilsin. Çok iyi oldu diyebilirsiniz. Size katılmıyorum. Neden ? Şöyle ki; liseye gitmiş hiç tornavida, pense, makas tutmamış birisi nasıl makine mühendisi olur? Olursa bu kadar olur. İş yerindeki EML mezunu bir usta onunla çok güzel dalga geçer. Doğrusu şudur. Öğrencimiz 14-15 yaşına geldiğinde kendi yeteneklerini tanıyarak, okulun ve ailenin de katkısıyla ileride seçeceği mesleği belirler. Buna uygun meslek lisesi daha sonra da o lisenin üst eğitimini alacağı üniversiteye geçer. Böylece tıpkı bir çırak gibi alt yapısı tam olur. Yani mühendislerin hepsi EML yada TML gibi okullardan, doktorların, sağlıkçıların, hemşirelerin hepsi Sağlık Meslek Liselerinden, Öğretmenlerin hepsi Öğretmen Liselerinden, İmamların, Müftülerin, vaizlerin hepsi de İHL lerden geçerse alt yapıları tam, donanımları süper olur. Peki bunun istisnası olmaz mı? Öğretmen olacağım diye Öğretmen lisesine giden kişi doktor olmak isterse ne olacak? O zaman bu yatay geçiş zor olacak. Aradaki puan farkını çok çalışarak kapatması gerekecek. Yani bu yanlış tercihinin bedelini çok çalışarak telafi edecek. Dikey geçişler kolay olacak, yatay geçişler biraz daha meşakkatli olacak. Çünkü eğitim çok pahalı bir sektör. Devletin çoook büyük yatırımlarına mal olmaktadır.
Tekrar geriye dönersem Ana okulu bu ülkede neden zorunlu olmuyor, olmalı. İlköğretime başlama yaşı düşürülmemeli. 1980 li yıllarda bu da denendi. 6 yaşında ilköğretime başlayan öğrencilerin %90 ı heba oldu. Yazık oldu. Birkaç kuşak kaybedildi.Ondan sonra vazgeçildi. Bunu hatırlayan yok mu? Çoğu aklı başında aileler günümüzde çocuklarını 8 yaşında okula gönderiyor. Gözlemlerimizle bu sabit. Neden? Sınıf içinde ezilmesin, sivrilsin diye.
Bana göre 4.sınıftan sonra yönlendirme olmaz. Çünkü çocuk henüz kendisini ve yeteneklerini tanımıyor, tanıyamaz, herhangi bir tercihi söz konusu olamaz. 9-10 yaşındaki bir çocuğun tercihi olamaz. O neyin ne olduğunu henüz fark edememiştir. Eğer böyle bir tercih oluyorsa bu tamamen üçüncü kişilerin—ailenin,öğretmenin,çevrenin -- baskısıyla oluşmuştur. Bu nedenle tercihler ya 8 sınıf sonunda ya da lisenin ilk sınıfında yapılmalıdır. Çocuk kendisini iyice tanıdıktan sonra olursa o zaman 12 yıllık eğitimin anlamı daha büyük olur. Çocuklar sevdikleri meslekleri yaparlar. Meslek liselerinden üniversiteye kendi alanları ile ilgili dikey geçiş kolaylaşırsa işte o zaman işine vakıf, donanımlı, yaratıcı, işin erbabı mühendisler, doktorlar, öğretmenler, din adamları, uzmanlarımız olur. Eğer lisedeki bir öğrenci yerine EML makine bölümünden bir öğrenci makine mühendisliğine dikey geçiş yapabilseydi O zaman EML mezunu bir usta, yeni işe başlamış bir mühendisle dalga geçemez. Taşlar yerine otururdu.
Eğitim pahalı bir iştir. Eğitim bir ulusun geleceğidir. Eğitimde Sık sık yapılan güncellemelerin , yapbozların ceremesini yıllar sonra çok acı şekilde çekeriz. Değişim iyidir, değişim olmalıdır ama eğitim konusundaki değişimler çok iyi hesaplanıp planlanmalıdır.
Eğitim bizi ya özgür ve bağımsız kılacak ya da başka ülkelerin sömürgesi, yutulacak lokması haline getirecektir.
Aşınız katıklı ve sıcak, hayatınız onurlu ve özgür olsun.
Sevgiyle dolun, sevgiyle kalın.
YORUMLAR