Geçenlerde bir pazar akşamı TVler Arabistanlı Lawrence rolünü oynayan ünlü aktörün öldüğünü duyurdu. Bu isim bizim hafızalarımızda hainlik, ihanet kelimelerini hatırlatıyor. Ülke olarak o nedenle o filmi sevmemiştik, kızmıştık. Arapları ve İngilizleri bir kere daha nefret listemize eklemiştik. Çünkü gerçekler her zaman acıdır ve bizim bir yerlerimizi acıtmaktır.
Peki bu filmde anlatılan neydi? Seyretmeyenler için birkaç kelime ile izah
edelim ve birkaç sonuç çıkaralım.
Filmde; 1900 lü yılların başlarında Osmanlı yönetimindeki Ortadoğu ve Suudi Arabistan
bölgelerindeki o zamanlar dünyada değeri sadece Avrupalılar tarafından anlaşılmaya başlayan petrolün--petrol yataklarına göz
diken İngilizlerin Arapları kışkırtmasıyla ayaklanmalarının hikayesi anlatılır.
Filmdeki Lawrence aslında bir İngiliz subayı Yarbay Thomas Edward Lawrence adlı
ajandır. Bu ajan Osmanlı hegomanyasında
bulunan Arabistan Mekke Şerifi Emir FAYSAL ile ortak hareket etmekte, 1914-1918
yılları arasında Osmanlı Ordusuna, demiryollarına çeşitli sabotajlar ve
saldırılar düzenlemekte, düzenletmektedir. Bu sırada kendisini Arabistanlı
olarak tanıtmıştır. Bu sayede Ortadoğuda
büyük sükse yapmıştır. Osmanlının Ortadoğu toprakları adım adım İngilizlere ve
Avrupalılara geçmektedir. Toprağın birkaç metre altında petrolün fışkırdığı
Arap- Ortadoğu çölleri Osmanlının elinden koparılmıştır.
Peki 1916lara gelinceye kadar Osmanlı ne
yapmıştır? Padişahlar tahtlarını elinden kaçırmamak için teknolojiden,bilimden,ilimden uzak durmuşlar. Matbaayı bile Avrupadan
250 yıl sonra ülkelerine zoraki kabul etmişlerdir. Petrolün gelecekte 20.-21.
yyın en değerli metası olabileceğinin farkına bile varamamışlardır. Osmanlı
tebaası içinde okuma yazma oranı %10ları bile bulmamaktadır. Dünyada ki
gelişmelerden, teknolojiden, eğitimden uzak bir toplum olan Osmanlı tebeası sadece basit bir toprak işleyici, yaylalarda hayvan yetiştiriciliği ve savaşlarla boğuşurken hep topraklarımı adım adım kaybetmekte, ticaretini bile tebeasında yaşayan Ermeni, Yahudi, Rum ve diğer azınlıklara bırakmış vaziyettedir. Tabii ki reformlarını, rönesansını, sanayi devrimini başarmış bir Avrupa
karşısında batıp gitmiştir.
İngilize, Fransıza kızmak, hainlik,
ihanet vb. suçlamalar yerine eğitime, bilime önem verip vatandaşlarının okuma
yazma oranını %10lardan %70-80lere çıkarabilmiş olsaydı herhalde Osmanlı
batmamış olurdu. Kendimizi aldatmaya gerek yok, bizi cehalet batırmıştır. Halkını cahil bırakanlar, bilimden , ilimden uzaklaşanlar yok olmaya mahkumdur. Daha düne kadar dedelerimiz, ninelerimiz --Amerikalılar Aya gitmişler diye söylediğimizde bize şöyle demiyorlar mıydı; --
Hadi canım sende, hiç Aya mı gidilirmiş, Ateşte yanacaksınız, Allaha karşı mı geliyorsunuz, siz daha çocuksunuz, bir avuç toprak alıp size gösteriveriyorlar, sizi kandırıyorlar diyerek kör cahil olduklarını meydana çıkarmıyorlar mıydı? Ne yapsın adam okumamış, yazmamış, askerdeki mektubunu bile arkadaşı veya komutanı yazıvermiş. Onun günahı yok ki, günah onu cahil bırakanda.
O nedenle ülkelerin batışında Arabistanlı Lawrenceler veya Çapanoğlu
isyanları veya Patrona Halil isyanları sadece teferruattır. Hainler daima olacaktır. Çözüm akıldadır, bilimdedir, ilimdedir, eğitimdedir.
Bir
film yada film kahramanı bize neler çağrıştırdı. Bugün
veya her zaman benzer aktörlerden bahsedilebilir
mi? Karar sizin
Aşınız katıklı ve sıcak, hayatınız onurlu ve özgür
olsun.
Sevgiyle dolun, sevgiyle ka
YORUMLAR