Milli takımlar ya da Avrupa kupalarına katılan takımlarımız 1970´ ler de – 1980´ ler de hatta 1990´ ların ilk yarısında hangi turnuvaya katılsalar 5 – 6 hatta 7 – 8 gol yemeden geri dönmezlerdi. Biz buradan radyodan dinlerken, TV´ lerden izlerken yurtdışında ki işçilerimiz ise stadlarda veya TV başında kahrolurduk. Arada sırada saman alevi misali GS´ nin, FB´ nin ya da Göztepe gibi bir takımın bir galibiyeti veya birkaç tur atlaması göğüslerimizi kabartır, en az 10- 15 yıl o biricik başarıyla övünür dururduk. Sonra Derwal ve Piontek diye birileri antrenör olarak geldi de, onlarla beraber Almanya´ da ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın çocukları milli takımlara ve futbol kulüplerine doluşmaya başladı. Çünkü onlar Alman eğitimi Belçika, İsviçre, Hollanda vb. eğitimlerinden geçmişler ve orada yetişmişlerdi. Bilimsel bir yanları, bir ekolleri vardı. Çalışmadan kazanılan zaferlerin tesadüfi olduğunu biliyorlardı. Gerçekçi mantaliteye sahiptiler. Türkiye´ de ki çocuklar gibi duygusal, vizyonsuz ve tembel değildiler.
İşte bundan sonradır ki milli takımlarımızda ve kulüp takımlarında küçükte olsa bazı kıpırdanmalar görüldü. Artık rakiplerle başa baş mücadele ediyor, farklı mağlubiyetler almıyorduk. “Allah´ ı seven ileri vursun “ dönemi kapanmış. İlk otuz dakika Berlin Duvarı gibi defans yapmaz olmuştuk. Mücadeleyi 90 dakikaya yayabiliyorduk ama galip gelecek, turnuvayı kazanabilecek son hamleyi, son vuruşu yapmakta hala başarılı değildik. Artık şanlı mağlubiyetler dönemiydi.
Eskiden GS´ nin, FB´ nin veya Trabzon´ un birkaç cılız başarısını öve öve bitiremeyen spikerlerimiz, futbol basını farklı bir moda girmişti. Her 1 – 0 veya 2 – 1 , 3 – 2 gibi mağlubiyetler ya da son anda turnuvadan elenişimiz karşısında şöyle yazıyorlar, çiziyorlardı. “ Bu çocuklara güveniyoruz. Aslanlar gibiydiler. YENİLDİK ama EZİLMEDİK. ÇOK ŞANLI MAĞLUBİYETTİR BU. SİZİNLE GURUR DUYUYORUZ ÇOCUKLAR. Bir sonrakinde yeni bir başlangıç yapacağız. Göreceksiniz güzel günler bizim olacak. Avrupa bizden kork. Bekle bizi Dünya kupası. Türklerin ayak sesleri vb.
Kendi içimizde, kendimize gaz veriyorduk. Halbuki bizde bir şeyler eksikti. Son vuruş bir türlü olmuyor, son anda kalecimiz hatalı bir gol yiyor ve ya birkaç kırmızı kartla oyundan düşüyorduk. Avrupalılardan BİR TIK hep geride kalıyorduk. O zaman da Avrupa veya hakem kalleş oluyor, Şu oluyor, bu oluyordu. Hiç kendimize suç yada özeleştiri yapmıyorduk.
Bence bunun nedeni bizim sporcularımızın genç yaşta ki eğitimleri eksik, mantaliteleri yanlış idi. Bu arada Galatasaray kısa süreli bir başarısı ile zirveye çıktıysa da devamı gelmedi. Avrupa´ dan ülkemize gelen kendi vatandaşlarımızın çocukları da Türkiye´ de ki ortama çok çabuk uyum sağladılar. Antrenmanlarda az çalışmaya, kendilerini bir gömlek üstün görmeye ve İstanbul´ un şaşaalı gece hayatına kendilerini kaptırdılar. Takımlarımız tamamen yabancı futbolcu istilasına uğradı ve Türk futbolcular onlarla rekabet edecek gücü ve eğitimi kendilerinde bulamayınca yine şanlı mağlubiyetler dönemi başladı diyebilirim. Buradan konuyu 16 Nisan´ a getirirsek.
Referandum sonuçlarını maça benzeten muhalefetteki kendini bilmez, ihtiras sahibi, kifayetsiz siyasiler var ya yine ortaya çıkıp hiç ders almamış gibi bu mağlubiyetin aslında galibiyet olduğunu söyleme rezaletine bile girdiler, giriyorlar. Muhalefet galiptir diyorlar. Yuh artık, yuh. Ey muhalif siyasiler, eyyamcı spor basınından farkınız yok. Mağlubiyetin anlısı şanlısı olmaz.
Yapmayın, etmeyin mağlubiyet, mağlubiyettir. Yok yenildik ama ezilmedik, yok bu işin rövanşı var, yok bilmem ne, bilmem ne? Kuzum Allah aşkına siz kendinizi bulunmaz Hint kumaşı olarak görüp hala, hep ortalarda mı dolaşacaksınız? Ne olur sahayı terk edin artık? Mağlup olmak istemiyoruz. Son dakika da gol yiyen kaleci ile son dakika da penaltıyı atamayan futbolcu ile devam etmek istemiyoruz. Jübile yapın, jübile.
Çalıştık ama başaramadık, başaranlar gelsin deyip kıspete vuracaksınız… Bu kadar basit.
Aşınız katıklı ve sıcak, hayatınız onurlu ve özgür olsun.
Sevgiyle dolun, sevgiyle kalın.
YORUMLAR