…
“Sen bozkırda yağmursun
Yıldızsız gece gibi düşlere yakın…”
…
Akşamın karanlığı yavaş yavaş bozkırı kuşatıyor. Ufuk kızıllığıyla yüreğimdeki yangın birbirine karışıyor. Yeşilsizlik hüznüyle bıçaklanıyorum. Karanlıkla bütünleşen gölgelerin koyuluğunda kaybolan tek tük ağaç yoksulluğundayım. Penceremin kenarına yerleştirdiğim masanın üzerinde darmadağın kitaplar, şiir kırıntıları, özlem savrukluğu… Ellerimin arasına hapsettiğim kafatasım düş çöllüğünü aşmaya çalışıyor. Hayalin bozkır gecelerinin yalnız ve soğukluğunca uzak. Sokulmuyor kuytularıma tebessümlerin… Sokulmuyor… Üşüyorum.
İçimi oyuyor ilk mısralar… Uzaklarda, çok uzaklarda pırpırlanan ışık dostluklarıyla ısınmaya çalışıyorum. Umutları tomurcuklandırma gayretindeyim ve şiire kokun düşüyor, seni koklar gibi hasretle şiiri kokluyorum. Hiç okuyamayacağın, seninle paylaşamayacağım şiir saplantılarımdaki bu ısrarım niye?
O yüreğimdeki şiir közünü tekrar tutuşturduğun, aradığın gece: “Şiire devam ediyor musun?” diye sorsaydın, sanıyorum ardına saklandığımız bilmece kendiliğinden çözülecekti.
Dinle…
“Kokusunu duyuyorum nefesinin… dudakların
Duyuyorum toprakça sıcak
Kıpır kıpır geceye ve ıslak…”
Duygularımı, aklımı, özlemlerimi, küllenen coşkularımı takmış peşine şiir, seni arıyor, sen yoksun…
“Bozkır yetimliği”
…
“çakal ulumalarından saklıyorum sesini
Sigaramda masmavi bir bulut
Aralıklarla kıvılcım…”
…
Hayallerin ve yakıcı özlemlerinden başka neyim var? Şiir avuntuları ve yalnızlığın dayanılmaz ağrılarından başka… Sevgiye inancımdan başka… Dua samimiyetinin sıcaklığından geriye neyim kaldı?
Bozkırın derin boşluğuna dalıp giden gözlerim yetimse sebebi sensin.
Gece ve bozkır yalnızlığı üzerime üzerime geliyor. Dere kenarlarında ayakta kalma sabrına sıkı sıkıya yağışmış kavak ve söğüt direnci… Garip Anadolumun sahipsizliği, beynimi kemiriyor. Hep ezilen, horlanan, aşağılanan ama hep var eden, ayakta tutan, tutma inancını hiç yitirmeyen… Sevgiyi yaşama ve yaşatma sabrının derin yorgunlarını avuç içlerinde, alınlarında taşıyan kader çizgilerinin derinliği…
Yaşatmak için ölümü kabullenme erdeminin, suskunluğunu duaya dönüştürenler… Anadolu insanı ve bozkır ne kadar yakışıyor birbirine.
Bozkırla yüz yüze çoğalan yalnızlarımızın artısını paylaşıyoruz. Rüzgâr kesildi. Yağmur serinliği yokluyor tenimi. İlk yağmur damlası düşüyor pencereme ve peşinden iri damlalar sağanağa dönüşüyor. Pencereyi açıyorum. Toprağın kokusundan başım dönüyor. Gözlerimi kapatıyorum.
Bozkır beklediğine kavuştu. Sen ne zaman geleceksin? Kokunu çiçek cömertliğince içime çekebilecek miyim?
“Belki çoğunlukla gece
Çiçekler uykudayken
Düşlerimin ortasından geçiyorsun
Birden uyanıyorum…”
Bu gece şiir bitti. Bozkır yağmurlarıyla ıslanıyorum. Yüreğim üşüyor ve sesim gecenin karanlığında kayboluyor. “Seni seviyorum!”
<b>BOZKIR GECELERİNDE SEVDA</b>
Kokusunu duyuyorum nefesinin… dudakların
Duyuyorum toprakça sıcak
Kıpır kıpır geceye ve ıslak
Yaz boyu tepelerin ardında, rüzgârın önünde, karasız
Aldırmadan özlemlere
Hep beklenen ama beklenmedik zamanda
Toz duman içinde
Belki çoğunlukla gece
Çiçekler uykudayken
Düşlerimin ortasından geçiyorsun
Birden uyanıyorum.
Çakal ulumalarından saklıyorum sesini
Sigaramda masmavi bir bulut aralıklarla kıvılcım
Sen bozkırda yağmursun
Yıldızsız gece gibi düşlere yakın
ansızın
Patlayıvermesi kadar bir tomurcuğun yakınsın
Sabaha taşan umut damlaları gibi irice
Toz duman içinde
Özlemlerin yürekle barışması
O şaşılası renklerle
Göklere açılması incecik yaprakların
Kokusunu duyuyorum nefesinin… dudakların
Duyuyorum toprakça sıcak
Kıpır kıpır geceye ve ıslak.
YORUMLAR