Sevgili Kemal,
Sevgi ve saygıyla selamlarımı gönderiyorum. Gazete Çan’da yayınlanan “Ali Hamza Çiftliği” yazıma beni gerçekten duygulandıran, onore eden aynı zamanda eleştiren bir yorum yazmışsın.
Teşekkür ediyorum.
Artık tevâzuyu bir kenara bırakarak beynimde ve yüreğimdeki samimi duygu ve düşüncelerimi iletmek istiyorum.
“ Nerden geldiğini ve ne olduğunu unutmamak” benim hayat felsefemdir.
Ben hacılar köyünde doğmuş bir maden işçisi olan Mehmet Çavuş’un altı çocuğundan biriyim.
Hayatım yokluklar içinde geçti babasız büyüdüm. Hayatı gurbet ellerinde tırnaklarımla kazıyarak bu günlere ulaştım. Şükürler olsun.
Şu anda da huzurluyum, rahatım ve bir şikayetim yok.
1974 Yılında Balıkesir Ülkü Ocaklarında başlayan fikri ve siyasi hayatım büyük mücadele, büyük acı, büyük mutluluklarla devam etti.
Tek üzüldüğüm nokta, Türk Milletini çıkış noktası olarak Türk Birliği Ülküsü idealine inanmış büyük davanın kararlı, inançlı ve onurlu temsilcileri artık magazin ülkücülerinin (rozet ve slogan kısırı) sadece MHP’nin oy oranlarına bağlı dedikodu, kokan riyakar söylemlerinden bıktı. Bende bıktım.
Beni 1980 öncesinin o kıran kırana mücadelesi bıktırmadı.
Zindanlar, mahkemeler, işkenceler bıktırmadı.
Herkesin korkularının gölgesine saklandığı, inanmış ülkücülerin direndiği ihtilal sonrası ülkücü harekâtı yeniden inşa etme çalışmaları da bıktırmadı.
1994’lerde Çan’ın en uzak köyü Dondurma’da görev yaparken hafta sonları Çanakkale’nin bütün ilçelerini tek tek gezerek Ülkü ocaklarını yeni ve dinamik ekiplerle yeniden kurmak, partiye yeni kadrolar yetiştirmek mücadelesi de bıktırmadı.
Tek başıma sabahlara kadar bütün yazılarını tek başıma yazdığım ”Birliğe Çağrı” gazetesine verdiğim emek de bıktırmadı.
Üç çocuğumu ve eşimi arkamda bırakıp sürgünlere gidişlerimde de bıkmadım.
1999 seçimlerinde fikrimiz iktidar ortağı olduktan sonra varımı yoğumu harcadığım seçimlerden sonra evime ekmek götüremediğim iki yıl onurla seçim borçlarımı ödediğim partimin beni bile unuttuğu sıkıntılarımla tek başıma savaştığım o dönem bile bıkmadım.
İnatla hayata ve davama sarıldım.
2002 ve 2004 seçim bozgunlarında herkes kaçtı, saklandı ortada yine birkaç inanmış ülkücü kaldığında da bıkmadım.
Ne makam, ne adaylık, ne iş tekliflerini elimin tersiyle ittim. Ülkücü kalmayı tercih ettim.
Yaşadığım, yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım.
Onurlu ve inançlı bir hayatın artık huzurunu yaşamak istiyorum.
Çevremden gördüğüm saygı bana yetiyor.
Yirmi yedi yıl öğretmenlik, otuz beş yıl ülkücülük, yazarlık, sosyal çalışmalardan ziyade beni ihanetler yordu be Kemal!
Bırakalım ülkücülüğü sadece slogan ve nutuk atma sanan magazin ülkücüleri biraz davul çalsın. Davulun sesi uzaktan hoş gelir derler ya.
Bunca yıllık ülkücülük yakıştı da toprağa, fidana, doğaya dönmek neden bana yakışmasın be Kemal!
Artık kabul etmek zorundayım artık yaşlanan vücudum yeni ihanetleri, basitlikleri taşıyamıyor. Ayrıca; gittiği her yeni, yaptığı her işi anlamlandırarak mührünü vurmak her ülkücünün görevi.
Kenara çekilmek, o çok bildiğini sanan ukalalara sorumluluğun ve icranın hangi bedelleri olduğunu göstermenin bir yolu.
Pehlivanlığın sonunun cazgınlık değil, bilgelik olması gerektiğini birilerine göstermek gerekiyordu.
Ben artık tam bir “Bozgurt” gibi dağda, “Ali Hamza Çiftliğindeyim”
Yolun düşerse bekliyorum.
Çay her daim hazır.
Sevgilerimle…
YORUMLAR