Reklam
Hamza Yıldız

Hamza Yıldız


MYDOST İSKELESİ ÇANAKKALE

03 Nisan 2018 - 13:38

Bir şehri en iyi içinde yaşayanlar bilir. Çünkü toprağı, mekânları ve üzerinde yaşayan insanlarıyla şehir; geçmişten bugüne ve yarına akan zamanın tanığıdır. Çanakkale’yi tarihin dönüm noktalarından olan dünya savaşı, şühedası, abideleri ve siyasi sonuçlarıyla anlamlandırdığımızı sanırız. Ama top yekûn idrak etmek? Orası hep eksik kalmıştır. Edebiyatımızda Çanakkale üzerine çok kitap yazılmıştır. Peki, doyurucu, hamasetten uzak ve gerçekçi kaç romanımız var? Ve bu mana üzerine çekilmiş kaç filmimiz var?

Bilinç; bilgi; birikim ve süreklilikle oluşur. Daha yazarı notları biriktirme aşamasında okumaya başladığım Mydos’t İskelesi, bir Çanakkale evladı Fazıl Sayın’ın titiz araştırmaları, şiirsel ama abartısız üslubu ve sabırlı çalışmalarıyla muazzam bir sanat eserine dönüşmüş. Kutlamak, devamı için teşvik etmek gerek. Bizi biz yapan değerleri, cihan savaşının öncesindeki toplumsal kırılmaları, acıları ve hayatın içinde var olmayı sağlayan inanç ve sabrı böylesine harmanlayarak, her biri ayrı bir roman konusu karakterlerle bütünleştirebilmek takdire şayan. Uzaktan Çanakkale’yi anlatmayı deneyen kitapların aksine Mydos’t İskelesi’yle Çanakkale kendini anlatıyor. Kendi çocuğunun kalemiyle  en samimi, güzel ve anlamlı haliyle. Hazırlık aşamasındaki taslak yazımlarla kitap arasında büyüleyici bir fark var. Mydos kelimesine eklenen ‘T’ harfi ile vücut bulan kitap ismi; insanın bencilce hırsları nedeniyle cehenneme çevirdiği evrene, farklılıklara rağmen huzur ve mutluluğun ancak sahip olunan vatan ideali etrafında oluşturulan ortak dayanışma ve fedakârlıklarla; huzura ve barışa ulaşabileceğimiz mesajını veriyor bizlere. Sarı çay ile boğazın buluştuğu noktadan yazarın ayağına takılan üzerinde Mydos yazan yuğla ile vücut bulan bu eserin tarih, mekân ve insan buluşmasıyla, şiir ve azadelerle zirveye tırmanan ruh asaleti; günümüzde unutulan duasız, yetim ve unutulan şahsiyetlerine bize taşımasının ulviyetini gözler önüne sermesi farklı bir duygu fırtınası estiriyor içimde. Günü yaşayan ve korumak isteyenlerle geleceği tasarlama gayretindeki insanların fedakârlıkları arasındaki çatışmalar…Yok, etmekle var etmek arasında ince çizgide oluşan gelgitler… Acıların ortasında inadına filizlenen aşklar… Mydos’t İskelesi’nin ağzından boğazın akıntısına karışıyor ve poyrazın keskin soğuğunda yüzüme bir tokat atarak fısıldıyor: -‘Ümitsizlik yok!

Bu romanda bırakın size ayrı bir yaşam arzusu veren mekân ve karakterleri sadece Çömlekçi’nin yüreğinden tüm şehre yayılan şiir ve azadelerin varlığı bile ayrı, insani bir Çanakkale destanı tadı bırakıyor damağımızda.

Artık eskisi kadar okumuyoruz, düşünmüyoruz, değerlendirmiyoruz. Sorumluluklarımızı başkalarına terk ederek yaşama kolaylığı sonunda ya yine çaresizliklerimizle baş başa kalırsak. İnsanlık tarihinin ibretsizlik sonucu tekrarlanan yıkım ve göçleri kapımızı bir daha çalarsa… Yanlış, yıkılmış şehir harabelerine bakıp ağlamak ve terk edilmek zorunda kalınan vatan toprağına geri dönüp bakma pişmanlığını kader olarak yaşarsak. Allah korusun.. Ama vatan, İstiklal ve insan kıymetini unutmadan sevgi ve aşkla birbirimize omuz vermeyi ihmal etmeden yolumuza devam edersek huzur ve mutluluk mümkün olur. Mydost İskelesi 1908-1915 aralığında savaşın öncesindeki Çanakkale’yi anlatıyor. İnsanlığın ve imparatorlukların savrulma ve dağılma çağında kaldığını sandığımız trajedilerle bugün daha çok ihtiyacını hissettiğimiz geçmişte kalan hasletlerimizi, milli manevi ve toplumsal değerleri yeniden hatırlamamıza vesile oluyor. Farklılıklarımıza rağmen ortak vatan ve huzurlu gelecek parolasındaki hakikati önümüze getiriyor. Ve Çanakkale Boğazı’na giren düşman gemisine elindeki tuğlayla öfkesine fırlatan ve sonrasında atılan gülle ile paramparça olarak şehit düşen Tak Tak Ali…

Varlıklarıyla varlığımızı oluşturan kahramanlar geçidinin sadece bir temsilcisi bu romanda. Diğerleri her birinde kendinizi bulacağınız zamanın derinliklerinden günümüze tekrar taşınan, iman tazelememize vesile olan ne kadar güzel ayrıntılar var satır aralarında. Zaman, mekân ve insan hikâyeleri birbiriyle örtüşerek bugüne ve geleceğe ait vasiyetlerini dillendiriyor farklı yüreklerden. Demek ki dostların hicranı hala boşuna söylemiyor aynı türküyü Egenin öte yakasından, Kudüs diyarından, Rumeli’den, Kafkaslardan… Bu kitap yüreğe dokunuyor Çanakkale sokaklarından. Vatan hassasiyetini ruhunda taşıyanlara ve huzura nefeslenme niyetine olanlara dair. Şiir ve Nesir daha bir barışık ve insani… Bir şehir kadar anlamlı ve nahif… Dua gibi samimi.

Mydos’t İskelesi’ni ilginç ve farklı kılan bir diğer özelliği de  romanla şiirin ortak, uyumlu ve anlamlı bir orijinal üslup oluşturması. Yazım tekniğinin çok zor olduğu bu tarzın gayet başarılı uygulanması edebiyatımızda nadir görülen örneklerden, ilginç ve ayrıntılı olarak ayrıca ele alınması gereken bir konu olarak göze çarpıyor. Ne şiirsel dil romanın okunmasını ağırlaştırıyor nede ağdalı bir dile dönüşüyor Meltemin dalgalarda çıkardığı huzur sesi diyebilirim.  iç içe, uyumlu, sade ama ciğeri delip geçen romantizm kıpırtıları ve insanlıktan kopmayan insanların vicdan türkülerini söylüyor aheste ve dingin…

‘Ben ki evet bilirim gâvurum

Ermeni Yahudi ya da Rum

Osmanlı olmak onurum

Bu aşk için sevdim şehrimi

 

Veya yine çömlekçinin ağzından:

“Nar çiçeği!

Ben varım sen varsın ya aşk?

Benim gölgem var

Senin gölgen var

Ya aşkın gölgesi ?

İlla yok olmak mı lazım?”

İmkânsız aşkların büyüsünün ortasında;  savaşın acı ve yıkımlarına, depremin ürkütücü sarsıntılarına rağmen hayata birlikte tutkuyla sarılan Çanakkale insanlarının var olma mücadelesi Mydos’t iskelesi…

Bize dair, üzeri kapanmakta olan muhteşem bilinçaltımızın boğazın kıyılarında yeniden uç vermesi.

 Romanın ruhunu oluşturan karakterlere ayrıca ama dikkatle ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Kaymakam Samih RIFAT’ın günümüzde de ihtiyacını hissettiğimiz adaletli, anlayışlı ve ortak ideallerde kararlı devlet anlayışını tavizsiz uygulama gayretleriyle Çanakkale’den hoş bir seda bırakarak ayrılması... Cesaretini hak ve bilimden, sevgisini ideallerinden alan tavrı içimizde tatlı bir özlem duygusu bırakıyor.

Çömlekçinin sanatkâr, aşk dolu ve paylaşımcı kişiliği; gurur ve kibri aşmış olgunluğu; şiir ve azadelerde toprağı ve gönülleri çini gibi işlemesi... Milletine rağmen aşkla vatanını seçme idaresinin çarpıcılığı,

 Meczupluğuna rağmen güzelliği ihmal etmeyen kalbi ve ruhunu insanlığa ve toprağına adayışı…Elindeki tuğlayı işgale karşı fırlatma iradesi.... Şahadeti bir bayrakçasına onurlandırması... ı. Mydos’t iskelesinin sadık, vefalı dostu… Bu Tak Tak Ali’dir. Ruhu satın alınamayan sıradan ama onurlu çoğunluğun garip temsilcisi…

Kayıkçı Mentor, Faytoncu Artin Ağa, Hakkı Çavuş, Abdülhamit Ağa, Canbaba ve Deli Ağa… Ortak aklı Çanakkale’ ye armağan eden gerçek irade temsilcileri… Aksaklılar heyeti. İlimle iktidar arasında ezilen Ali Naci, devecilik geleneğinin samimi temsilcisi Cüce imam… Yani top yekün halk… Çanakkale örneğinden millet şuuruna uzanan zahmetli yolun güzel yolcuları… Bu toprağın ‘biz’ yaptığı karakterlerin gün yüzüne çıkmaları… Ve romanın bu kadar sevilerek okunmasını sağlayan Müberra ve Armine… Aşkın öte yakası veya diğer yarısı...

 Yüzyıl öncesinden bugüne gönül üzerine aktarılan bir samimi selam olarak algılıyorum Mydost iskelesini… Bir Çanakkale sakini olarak mesut, gururlu ve hoşnut olarak mukabelemi iletiyorum;

 -ALEYKÜMSELÂM!  

 HAMZA YILDIZ 28.02.2015

YORUMLAR

  • 0 Yorum