Geçen hafta üç dört günlük bir ziyaret için Manisa- Salihli’ye gittim. Yenice-Balya arasındaki o dar, virajlı, bakımsız ve çukurlara teslim edilmiş yolda çektiğimiz eziyet ve sıkıntıyı hafifleten baharın anormal güzelliği oldu. Bereketli bahar yağmurlarıyla diz boyu aşan otlar, bin bir renkli çiçekler… Çam ve meşe ormanlarının arasından kıvrıla kıvrıla, o yeşilin anlatılmaz tonlarını seyrederken ruhumuzu dinlendirirdik. Hele gürül gürül akan çeşme başlarında verdiğimiz kısa molalar maneviyatımızı yükseltirken Nuri Bilge Ceylan’ın “Benim yalnız ve güzel ülkem” sözünü hatırlattı bize. İçimden ekledim “benim sahipsiz ve bakir cennetim Çanakkale’m.”
Öğrenciliğimin geçtiği Balıkesir adeta yabancılaşmıştı bana. Gelişmiş, büyümüş, büyük şehir kimliğini çoktan asmış boynuna. Çevre yolları, modern yapılaşması ile göz kamaştırıyor. Balıkesir’i geçip Manisa il sınırına girdiğimizde Ege’nin o sıcak havası duygularınızda fırtınalar yaratıyor. Daha yirmi yıl öncesine kadar tütün tarlalarının kurutma sergileri artık tarih olmuş. O güneşin altında savrulan sapsarı tarlalar, bayırlar, tepeler zeytinliğe çevrilmiş. Her yer zeytin yeşiline dönüşmüş. Devletin iki dudağı arasından çıkacak, kaderlerini belirleyen kararlar yerini üretim gücünün iradesine bırakmış. Üzüm bağlarının bakımları çoktan yapılmış. Göz alabildiğince bağ rengi… Sebze tarlalarına fidanlar dikiliyor. Damlama boruları dev yılanlar gibi sıra sıra uzanıyor. Emek, alın teri ve toprak bütünleşmesinin bereketi baş döndürüyor. Yol kenarlarında yüzlerce sergi toprak işleme sanatının eserleri kakale, testi, kızartma tabakları, kapama tepsilerini müşterilerine sunuyor. Kırkağaç kavunu yok tabî ki... Ama bilumum zeytin çeşitleri, salamuralar, turşular, yağlar… Ege tadının harika lezzetini sıralamış tezgahlarında esnaf güler yüzüyle sizi karşılıyor.
Çan’ın yıkılan kaplıcasına inat, Salihli Kurşunlu Deresindeki kaplıcasına üç-dört motel eklemiş, derenin iki yanını parklarla donatarak bir cennet vaha yaratılmış. Kaplıca suyuyla yüz bin nüfusunu ısıtmayı başarmış. Kent ekonomisine kültürü ve sanatı da katma projelerini tartışıyor. Bozdağ’ın etekleri kiraz bahçelerine dönüşmüş. Yayla turizmine hazırlanıyor Bozdağ sakinleri.
Bir de Çan’ı düşünüyorum gözlerim kapalı. Asgari ücrete bile razı gençler. Kontaklarını kapatmış kamyonlar. Pandomim sahnesi olan sanayi. Erkenden kepenk kapatan esnaf… Tarımı unutmuş çiftçi… Gelip geçiyor gözlerimin önünden. Becerisizliklerini küçük siyasi hesaplarla, resmi tören nutuklarıyla unutturmaya çalışan yetkilileri düşünürken mırıldanıyorum.
“Benim sahipsiz ve bakir cennetim, memleketim… Sen bunlara mı layıksın?”
YORUMLAR